Yazı kategorisi: Lalletayn

Sen ve Diğerleri

Sen ve Diğerleri

İnsanın varoluşu, çoğu zaman sessiz bir karşı çıkışla başlar. Bazen çocukken, bazen bir gün öğle saatinde durup düşünürken… Ne zaman olduğunu bilmezsin ama o anı tanırsın. Kalabalığın ortasında dururken, içinden yankılanan o ilk cümle:
“Ben burada olmamalıyım.”
Ve sonra anlarsın, senin yolun başkalarınınkine benzemez.
Zaten benzese, o kadar çok düşünmezdin.

İnsan bir şey üretmediği sürece hayatta değildir.
Sadece yaşar.
Ama yaşam, sürdürmekle değil, anlamla derinleşir.
Ve anlam, hazla değil, içten gelen bir ölçüyle kurulur.
Fakat bu farkı çoğu insan bilmez.
Bilmek istemez.
Çünkü zahmetlidir.
Sarsıcıdır.
İnsanı kendine bırakır.

O yüzden biz inslanlar daha güvenli bir çizgide kalırız:
Yer, içer, ürer, uyuruz
Ve buna “yaşamak” deriz.
Kendi kendime çok zaman şu soruyu sormuşumdur: yedim, içtim , uyudum, seviştim e bu kadar mı? Yani gerçekten hayat bu kadar mı? Eğer bu kadarsa bu döngüyü telrarlamanın ne anlamı var ki? Ölmek böyle bir hayattan daha anlamlı değil mi?

Aristoteles buna “sığır hayatı” der.
Kur’an’da da bir ayette şöyle geçer:
“Onlar hayvanlar gibi yerler, içerler… ama anlamazlar.”
(Bakara, A’raf, Furkan surelerinde benzer ifadeler var.)
Bu ayetlerin diline kulak verirsen, mesele ahlaki değil, ontolojiktir.
Yani bu bir günah çağrısı değil, bir uyarıdır:
“Ey insan, kendini azaltma.”

Çünkü insan sadece midesiyle var olmaz.
Sadece bedeniyle de.
İnsanı insan yapan şey, o doygunluklardan sonra bile içinden gelen o cümledir:
“Eğer bu hayat buysa, artık bitebilir.”

İşte o an…
Bir şey uyanır.
Ve o uyanan şey, seni diğerlerinden ayırır.

Artık sen, “sen” olmuşsundur.
Ve diğerleri hâlâ “onlar”dır.
Onlar hâlâ yer, içer, sevişir, uyur, alışveriş yapar.
Sen ise, bir sabah uyanıp şu cümleye varırsın:
“Bu hayat beni doyurdu ama beslemedi.”
Ve o andan sonra, sığır hayatı sana yetmez.

Sığır hayatı, sessizdir.
Ama bu sessizlik huzurdan değil, duyarsızlıktandır.
Senin suskunluğun ise farkındalıktandır.
Sen artık fark edensin.
Sadece kendini değil, her şeyi.

Bu yüzden üretmek istersin.
Yazarsın.
Boyarsın.
İşlersin.
Eğersin.
Veya seni yalnız kaldığında bile mutlu hissettiren başka bir iş, uğraş..
Ya da sadece düzenlersin.
Ama bir şey ortaya koyarsın.
Çünkü içeride bir boşluk vardır, doğrudan gözle görülemeyen ama varlığı bütün ruhuna ağırlık yapan bir boşluk.
Ve üretmek, o boşluğu bir nebze sabitler.

Ben bir dönem uzun bir yazı yazmıştım.
Lenin üzerine.
Ama mesele ideoloji değildi.
Mesele, bir metnin içinde kaybolup kendine ulaşmaktı.
Cümleler, satırlar, boşluklar arasında kendi düşüncemi kurarken, dışarıdan duyduğum her sesi susturuyordum.
Ve bir gün yazı bitti.
Ama yazının bitmesi önemli değildi.
O gün içimden geçen o sessiz cümleydi önemli olan:
“Bu oldu.”

Bir şeyin “olması”…
Sadece bitmesi değildir.
İçine sinmesidir.
Tamamlanmasıdır.
Ve bu his, diğerlerinin anlamadığı türden bir şeydir.
Çünkü diğerleri dışarıya bakar.
Sen ise içine.

Ve içine baktığında, sessizliği seçersin.
Bu, depresif bir karanlık değil.
Bu, düşüncenin kendi ışığıdır.

O ışık, sana şu ayrımı gösterir:
Hayvani haz, gelir ve gider.
İnsani tatmin, kalır.
Hayvani haz geçtikten sonra seni çırılçıplak bırakır.
İnsani tatmin ise seni inşa eder.
Biri senden bir şey alır, diğeri sana bir şey katar.
Ve sen artık kiminle birlikte olacağını, neyi seveceğini, neye zaman ayıracağını bu kritere göre seçersin.
Çünkü “anlam” olmayan hiçbir yerde durmak istemezsin.

Ama burada yalnızsın.
Çünkü çoğunluk için anlam değil, haz belirleyicidir.
Bu yüzden sen üretirken, onlar tüketirler.
Sen düşünürken, onlar eğleniyordur.
Sen susarken, onlar bağırıyordur. ( Bu arada bunlar olması gereken şeyler ama dengesi önemli… Çoğu kişide bu denge terazisinde insani hazlardan tarafa olan kefe boş )
Ve işte o zaman gerçek ayrım başlar:
Sen ve diğerleri.

Bu, bir kibir değil.
Bu, bir tespittir.
Sen düşünüyorsun.
Onlar yaşıyor.

Sen bir şeyin “nedenini” soruyorsun.
Onlar sadece “ne zaman” olduğunu.

Sen içini tartıyorsun.
Onlar dışını gösteriyor.

Ve sen artık geri dönemezsin.
Çünkü geri dönen, eskisi gibi olamaz.
Bilen biri, bilmeyen gibi yaşayamaz.

İşte bu yüzden, sığır hayatı artık sana gülünç gelir.
Ve Kur’an’daki o cümle çınlar zihninde:
“Onlar yer, içer, ama düşünmezler. Onlar kalabalıktır ama kördürler.”

Sen artık o kalabalıktan çıkmışsındır.
İçine dönmüşsündür.
Ve üretmek, konuşmamak ama var olmak biçiminde akar senin hayatında.