
SÜPER ZOMBİLERE MEKTUP
Merhaba sevgili dostlarım
Aslında bu yazıya nasıl başlanır, emin değilim.
Bazen insanın aklında bir şeyler dolaşır, bir şeyler görür onları anlatmak ister ama nereden tutacağını bilemez ya… Öyle bir hâlde yazıyorum şimdi.
Ama madem geldin, birlikte biraz düşünebiliriz belki.
Dünyaya, kendimize, yaptıklarımıza şöyle hafifçe dışarıdan bakmayı deneyebiliriz.
Zor bir şey değil.
Sadece… biraz durmak yeter.
Ve belki, durunca, o sorular kendiliğinden gelir.
Öyleyse bir soruyla giriş yapalım.
İnsanı insan yapan şey tam olarak nedir? Et midir, kemik midir, bir göğüs kafesinin içindeki nabız mıdır? Yoksa her şeye hükmeden o meşhur “zihin” midir? Yani düşünen varlık olarak tarif ettiğimiz insan mı insanı insan yapar?
Hayır, hiçbiri değil diyorum kendi kendime. Bütün bunlar sadece bir araya getirilen tuğlalar; ama evin neye benzediği, hangi hikâyeleri anlatacağı, hangi pencereden hangi manzarayı göstereceği… İşte o başka bir şey. O şeyin adı, şuur.
Şuur… Bir başka ifadeyle farkındalık. Ama öyle süslü cümlelerle dolup taşan bir farkındalık değil bu. Öyle “anı yaşa” motivasyonlarıyla şişirilmiş bir bilinç hâlinden de söz etmiyorum. Gerçek şuurdan bahsediyorum: İnsan olduğunun bilincinde olmak. Yaptığının sonucunu bilmek.Yapabileceğini bilmek. Ve en zor olanı: Yapmamanın mümkün olduğunu bilmek.
Bak, burada duralım bir an. Yapmamak. İnsan dediğimiz varlık, elini uzatıp taşı fırlatabilir; ama aynı elini dizine koyup taş atmaktan vazgeçmeyi de seçebilir. İşte tam burada başlar insanlık. O vazgeçişte. O frende. O kendi kendine “Hayır” diyebilmekte. Durdurabilmekte eli, dili, gözü, düşünceyi. Bazen bir söz çıkacakken dudaklarından, bilirsin ki çıkarsa kıracaktır, yok edecektir, geri alınmayacaktır… Ve susarsın. İşte o suskunluk, şuurdur.
Ama… Şuur yoksa?
Durup düşünelim şimdi bu sorunun etrafında. Şuur yoksa…
Eğer yaptığını bilmeden yapan, yaparken durduramayan, durdurmayı aklına bile getirmeyen bir varlık varsa karşımızda… Onun adı insan değildir. Ona başka bir şey demek lazım. Ve inanın bana, “zombi” bile hafif kalır burada.
Zombiler… Bildiğimiz türden olanlar… Onlar basittir. Karınlarını doyurmak için hareket ederler. Açlıktan doğmuş, açlıkla yön bulan varlıklardır. Beğen ya da beğenme, gayet dürüst yaratıklardır aslında. Canı et ister, et yer. Basit bir motivasyonu, açık bir dürtüsü vardır. Tiksindiricidir ama samimidir.
Ama…
Şuurdan mahrum insan? İşte o, bambaşkadır. O, zombi değildir. O, bir süper-zombidir. Öyle bir mahlûktur ki; sadece eline geçen eti yemez. Sadece karşısındakinin vücudu lime lime etmez. O, seni “neden” yokluğuyla öldürür. “Nasıl oldu?” dedirterek yorar. “Niye böyle biri?” diye düşündürerek umudunu kırar. Çünkü o artık neden yapıyor bilmiyordur. Yaparken kimse dur demiyordur ona. Hatta kendi bile kendine dur demiyordur. Ve asıl korkunç olan budur.
Şuurdan mahrum olan, farkındalığı kaybetmiş bir insan, kendi eylemlerine seyirci bile değildir. Onlar, yaptığı şeyle kendisi arasına mesafe koyamaz. Kendisine yabancılaşmaz bile! Çünkü kendisini hiç tanımamıştır ki yabancı olsun!
Birisinin yüzüne bir tokat indirir, ama bunu neden yaptığını bilmez, Birisini sözleriyle, eylemlerleriyle kırar, zor durumda bırakır ama bunu neden yaptığını bilmez.
Bir halkı sömürür, ama yaptığının adını koymaz.
Bir ormanı yakar, ama ardından hiçbir pişmanlık duymaz.
Çünkü şuur yoksa, pişmanlık da yoktur.
Şuur yoksa, başka bir ihtimalin varlığı da yoktur.
Yani böyle biri, eline bir taş alır, fırlatır. Neden? Çünkü taşı eline almıştır. Başka bir şeyi seçebileceği aklından bile geçmez. “Fırlatma!” diyecek bir iç ses yoktur. “Dur dur” diyen bir vicdan yoktur. Eylem başlamıştır ve durdurulamaz.
İşte tam da bu yüzden, klasik zombi anlatılarında bile böyle bir mahlûk göremezsiniz. Çünkü zombiler en azından dışarıdan görünür biçimde tehlikelidir. Ama şuurdan mahrum insan öyle değildir. O, bazen kravat takar, kürsüde konuşur, bazen bir devletin başındadır, bazen çocuklara masal anlatır. Ama içinde olan, görünenden farklıdır. O, “başka bir şeyi seçme” ihtimalinin ortadan kalktığı andır.
Ve…
O an, insanın bittiği andır.
—
Bak şimdi…
Şuur, bizi insan yapan yegâne cevherdir. Olmasaydı, biz sadece rastlantılarla hareket eden et yığınlarından ibaret kalırdık. Ama şuur, bize başka bir yolu gösterir.
“Hayır” deme yolu.
“Yapmama” ihtimali.
“Seçme” özgürlüğü.
Bir insan, yapabilecek iken yapmıyorsa, işte orada bir ahlak doğar. Ve ahlak, sadece şuurun olduğu yerde mümkündür. Bu yüzden, ahlakın kaybolduğu yerde, şuur da kaybolmuştur aslında.
Ve orada… O dünyada… Süper-zombiler hüküm sürer.
Kısacası, şuur yoksa, insan yoktur.
Ve insan yoksa, karşımızda sadece bir et ve kemik yığını değil; başka hiçbir zombi filminde göremeyeceğiniz kadar korkunç bir süper-zombi vardır.
Sen buna “insan” demek ister misin?