Yazı kategorisi: Genel

Sonrası yokmuş gibi kısa bir roman: MUZ CUMHURİYETİ

Bir Muz Cumhuriyeti Romanı

I. Bölüm: Kartaş’a Uzak Notlar

Bazen insan, sesini duymak ister. Kendi sesini. Konuşmadığı için, uzun süre suskun kaldığı için, sustuğuna bile inanmak zor gelir. Sonra bir gün, bir şey olur. Çok şey olmaz, bir şey yeter. Ve o an, insan tekrar konuşmaya mecbur kalır.
Ben de öyle yaptım.
Uzun zamandır siyasetten, tartışmalardan, kalabalıklardan uzaktaydım. Kartaş’tan çok uzakta, Muz Cumhuriyeti’nin batı  sınırlarında, sessizliğin hâlâ bir erdem sayıldığı küçük bir kasabada yaşıyordum. Orada kimse yüksek sesle konuşmazdı. Kimse adını unutmak istemediği şeylerden bahsetmezdi. Tabi bunların hepsini uyduruyorum, hayır gerçek, hayır doğru,hayır yalan..
Ama sonra o haber geldi.
Kerem Demiröz’ün diploması iptal edilmişti.

Diploma…
Burada artık kimse o kelimeyi sadece bir kâğıt olarak görmüyordu. Kartaş’ta, belgeler gerçeklerin yerini alalı çok olmuştu. Gerçeklik, kağıdın üstündeki damganın, altındaki imzanın ötesinde bir şey değildi. Ama yine de, o diplomaların iptal edilmesi, bir tür ölüm ilanıydı Muz Cumhuriyeti’nde.
Ve Kerem, çoktan ölmüştü.
Benim gözümde çoktan.

Kerem, Kartaş’ın yükselen adamlarından biriydi. Belediyeden başlayıp, meydanlara uzanan bir yol izlemişti. Herkes ona “Halkın Kerem’i” demişti. Bense hiçbir zaman inanmadım. Muz Cumhuriyeti’nde hiç kimse halkın adamı olamazdı. Olsa da uzun sürmezdi.
Kerem de sürmedi.
Dün ‘herkesin başkanıyım’ diyen, ertesi gün ‘bizimkiler kazandı’ diyenlerden biriydi.
Ama işte… Mesele onun kim olduğu değildi.
Mesele, diplomasının hangi gerçekliği temsil ettiği değildi.
Mesele, Muz Cumhuriyeti’nin artık hiçbir gerçeği kaldırmıyor oluşuydu.

Atarıkaya yönetiyordu ülkeyi. Halk ona Devlet Başkanı derdi, ama biz Kartaşlılar ona “Başıbozuk” derdik. Çünkü onun yönetiminde her şey başıbozuktu. Kurallar, ilkeler, yasalar… Hepsi esnek, hepsi eğilip bükülebilir. Bugün neyin doğru olduğuna Atarıkaya karar verir, yarın ise tam tersine dönerdi. Ve herkes başını sallar, boyun eğerdi.
Atarıkaya’nın gözünde halk, sayıdan ibaretti. Kimi zaman “Yetmiş milyonuz” derdi, kimi zaman “Yetmiş milyona hesap sorarım!”
Ve sorardı.
Diplomasını iptal ettikleri Kerem’e de sormuşlardı hesabı.
“Sen kimsin de aday oluyorsun?”
Yanıtı belgelerde aramışlardı. Sahte diploma dediler. Yalan dediler. Kimse sorgulamadı.
O an anladım. Bu ülke, düşmeden önce son kez ayağa kalkacaksa, o da mezarlığa doğru yürümek için olacak tı!

II. Bölüm: Kartaş’ın Gölgesi

Kartaş, griydi.
Gökyüzü, duvarlar, taşlar… Hepsi aynı renkteydi. Şehir, kendini griye boyamıştı; belki suçlarını örtbas etmek için. Burada, kelimeler bile griydi.
Ben oradan uzak kalmayı seçmiştim.
Ama şimdi, bir yazı yazıyordum.
Kendime söz vermiştim: Bir daha siyaset konuşmayacaktım. Çünkü Muz Cumhuriyeti’nde gündelik siyaset, insanın ruhunu kemiren bir kurt gibiydi. Ne kadar direnirsen diren, sonunda seni kemirirdi.
Ama bugün yazıyorum.
Kerem’e değil. Onun da fırıldak olduğunu biliyorum. O da diğerlerinden farklı değildi. Ama adaletsizlik, bir kurban seçmez. Hak yerini bulmazsa, kim olduğunun önemi kalmaz.
Bugün Kerem, yarın başkası…
Ve sonunda hepimiz.

III. Bölüm: Başıbozuk’un Adaleti

Atarıkaya’nın sarayı Kartaş’ın ortasında yükselirdi. Sarayın adı Altın Saraytı. Ama herkes “Taşlık” derdi. Çünkü oradan taş üstüne taş konmazdı.
Adalet, o sarayın bahçesinde gömülmüştü.
Gören olmadı.
Ama hepimiz biliyorduk.
Diploması iptal edilen, aslında halkın kendisiydi. Kerem, sadece bahaneydi.
Bugün ona yapılan yarın başkasına yapılırdı.
Ama Muz Cumhuriyeti insanı unutkandı. Balık gibi hafızası vardı. Sabah olanı, akşama unuturdu.
Ve Atarıkaya bunu bilirdi.
Bu yüzden her defasında yeniden başlar, her defasında yeniden hükmederdi.
Ve biz, her defasında susardık.

IV. Bölüm: Sonrası Yokmuş Gibi

Kartaş’ın gökyüzüne baktım.
Bir daha bu konuları düşünmeyecektim.
Bir daha siyasetle ilgili yazmayacaktım.
Kendime yemin ettim.
Çünkü Muz Cumhuriyeti’nde, akıl sağlığını korumanın tek yolu susmaktı.
Yazdım…
Sonrası yokmuş gibi.
Çünkü biliyordum:
Sonrası yok.

Burada anlatılanlar tamamen hayal ürünüdür,gerçek hayatla hiçbir ilgisi yoktur.Neyse ki bu romanda ki gibi bir ülkede yaşamıyoruz Allah’ım sana şükürler olsun 🙏🏻

Yorum bırakın