Yazı kategorisi: havadan sudan

Fight Club


Geçen sabah saat 8. İşten çıkalı çok olmamıştı. Gözüm uykusuzluktan kan çanağı değil , bedenim yorgun ama zihnim garip bir şekilde ayık. Eve geldim, üstümdeki kıyafetlerle kendimi yatağa attım. Günü geçiştirmeye çalışırken, birden Fight Club’ı açtım. Yıllar önce izlemiştim, ama nedense bu sefer başka bir gözle izlemek istedim. Belki de artık bazı şeylerin gerçek yüzünü daha net görebildiğim içindir.

Filmi izlememiş olanlara hızlıca şunu söyleyeyim: Fight Club; modern hayatın, özellikle de kapitalist sistemin insanı nasıl öğüttüğünü gösteren ama sonunda “isyan” adı altında başka bir öğütme mekanizması inşa eden bir hikâye. Bir adam, içindeki boşluğu doldurmak için Tyler Durden adında radikal bir figür yaratıyor. Birlikte, erkeklerin bastırılmış öfkesini (bu ne demek bilmiyorum,saçma bir kavram) ortaya dökebileceği bir dövüş kulübü kuruyorlar. İlk başta özgürleştirici gibi görünen bu kulüp, zamanla itaatin, biatin, sorgulamadan emir almanın hüküm sürdüğü yeni bir tarikata dönüşüyor. Ve film boyunca, özgürlük isteyen insanların yeniden nasıl sürüleştirildiğini izliyoruz.

En trajik karakter ise şişman, yumuşak kalpli Robert Paulson. Grupta kabul görmek için kapıda aşağılanmaya katlanıyor, mürit olmak uğruna onurunu yutuyor. Anlatıcı ona “biraz daha dayan” diyerek devam etmesini sağlıyor. Ve sonra ölen tek kişi o oluyor. Belki de hâlâ içini tamamen satamadığı için, belki de karakterli (karakteri tartışılır, karakterli biri o aşağılamaları kabul etmez ama çok da acımasız olmayacam) bir adam olduğu için. Bu ayrıntı, filmin en gerçek ve en acı veren yerlerinden biri.

Film boyunca anlatılan şey, aslında bizim yaşadığımız hayatla birebir örtüşüyor. Devletin elinin değdiği her yerde liyakat değil, sadakat işliyor. Hangi alana bakarsan bak, işinin ehli olanlar değil, işini bilenler kazanıyor. Bu sistemde iş bitirici olmak, karakter sahibi olmaktan daha fazla değer görüyor. Özel sektör de farklı değil. Orada da tek değer, kâr. Yetenek, sadece para kazandırdığı sürece var. Bir an durursan, yerini başkası alır. Orada da insan sadece bir enstrüman. Yorgunluk, psikolojik çöküş, tükenmişlik umurunda değil kimsenin.

Şu gerçeklikten artık kaçamayız: Bu dünyada yetenek değil; bağ kurabilme kabiliyeti, susmayı bilme, gerektiğinde eğilebilme becerisi önemli. Ve evet, dalkavukluk bir meziyet haline getirildi. Bu yüzden karakter sahibi insanlar her yerde dışlanıyor, yalnızlaşıyor. Çünkü varlıkları, diğerlerinin ne kadar silik olduğunu yüzlerine çarpıyor.

Bazen kendime şu soruyu sormaktan alıkoyamıyorum: “Sen bütün bunları söylerken kendini ne sanıyorsun?” Kibirli misin? Belki biraz. Ama bu dünyada eğilmeden yürüyebiliyorsam, o kibir değil, tutunacak başka bir şeyim olmadığı içindir. Çünkü ne zaman biri çıksa ve kendi başına bir şey yapmaya kalksa, ilk saldıranlar her zaman yakınındakiler oluyor. Sürü, bireyden nefret eder. Çünkü sürüye katılmayı reddeden her birey, onların korkaklığını ifşa eder.

Ve insanlar bu yüzden karakterli olanlara saldırır. Çünkü karakter, zayıfları rahatsız eder. Onlara kendilerini hatırlatır. Üstelik bunu sessizce yapar. Bu yüzden yalnızsın. Bu yüzden dışlanıyorsun. Bu yüzden ne kadar iyi olursan ol, hep birileri seni yok etmeye çalışıyor.

Fight Club’da Tyler Durden’ın yaptığı şey, sadece kapitalizme isyan değildi. Aynı zamanda bir lider fetişizmi yaratmaktı. Onun düşüncelerini tekrar eden, sorgulamayan bir grup insan… Farklı sandığımız her sistemin aynı şekilde sürü üretmesi… Oysa mesele sistemde değil. Mesele, o sistemi inşa eden insanların ne olduğu. İnsanı değiştirmedikçe, hiçbir sistem değişmez.

İşte tam bu yüzden devrim, sistemle değil, insanla başlar. Ve çoğu insan, değiştirmek yerine sadece yer değiştirmeyi tercih eder. Gücü ele geçiren, eski düzenin aynısını başka bir biçimde tekrar kurar. Çünkü mesele güç değil; insanın içindeki boşluk. Ve o boşluğu kolay olanla, kalabalık olanla, alkışlanacak olanla doldurmak en konforlu yol.

Bu yüzden artık ne sistemleri kutsuyorum, ne liderleri. Ne de “yeni” diye pazarlanan eski düşünce kalıplarını. Eğer gerçekten bir şey değişecekse, bu ancak karakter sahibi bireylerle olacak. Ama onların sayısı az. Ve az kalmalarının nedeni, çoğunluk tarafından sürekli saldırıya uğramaları.

Şimdi buraya kadar okuduysan, büyük ihtimalle sen de o azınlık içindesin. Ve sana söylemek istediğim şey şu: Sakın sürüye dahil olma. Sakın kendini küçültme, sırf başkalarına benzemek için. Çünkü evet, ölüm var. Ve ölüm varken karakterli yaşamak hâlâ anlamlı. İnsanlara rağmen. Onlara karşı değil, ama onların dışında.

Ölüm var. İyi işler yap. Karakterli kal. Çünkü kalabalık seni sevmeyecek sevecek bir kişi bulman yeterli ki onu da herkes buluyor zaten fazlasına gerek yok. Ama önemli değil. Sen kendini sevebiliyorsan, bu yeter. Gerisi sessizlik.

Fight Club” için 2 yorum

Yorum bırakın