Yazı kategorisi: Genel




Bugün bir şey anlatmak için oturmadım buraya. Hatta okuma bu yazıyı
Belki anlatmak için değil, sadece durmak için yazıyorum.
Hani bazen yolda yürürken bir taşta oturmak istersin ya, sadece o anlık…
İşte bu yazı da o oturuş gibi. Ne öncesi var, ne sonrası. Sadece bir ara durak. Bir sisin içindeki açıklık. Belki de sadece dinlenmek içindir.

Çok anlam yüklememek lazım belki de.
Zaten son zamanlarda kelimelerin anlamı da biraz flu gibi.
“İyiyim” dediğinde ne kastettiğini bilmiyor insan.
“Mutluyum” cümlesiyle kimi kandırdığını…
Biraz buralardayım sanırım. Belirsizliğin, yarı-gölgenin, net olmayan sınırların içinde.

Sabah perdeleri açtığımda sis vardı camın dışında.
Bir evin silueti, biraz ağaç, belki kuşlar… ama hepsi bir film gibi. Net değil. Hayır bunların hiçbiri yoktu dışarıda güneş vardı.
Ve o görüntüde kendimi tanıdım.
Böyleyim ben de.
Bir ev kadar uzak, bir kuş kadar geçici, bir ağaç kadar sabit ama hepsi gibi silik.

Bazen insanlar soruyor:
“Nasılsın?”
Kafamdan yüzlerce şey geçiyor o an ama sadece “İdare ediyorum” diyebiliyorum.
Belki de bu yazı da o cevabın biraz uzamış hâli.
İdare ediyorum.
İçim tam olarak boş değil ama dolu da değil.
Hüzünlü gibi ama dertli değil.
Bir şey olacakmış gibi ama olmuyor da.

Sanki biri bir kapıdan geçip gidecekmiş gibi.
Sanki bir telefon çalacakmış gibi.
Sanki gökyüzü birden kararacakmış gibi.
Ama hiçbiri olmuyor.
Zaman sadece geçiyor.
Ve ben bunun içindeyim.

Bir şeyin adını koymak istemiyorum.
Çünkü ad koyunca bir çerçeve çizmiş oluyorsun.
Ben çerçevesiz olmak istiyorum bugün.
Biraz dağınık.
Biraz sisli.
Biraz sonbahar kokulu.

Anlam aramak da zor artık.
Anlam eskisi kadar kendini belli etmiyor.
Kitapların arasında kaybolmuş gibi.
İnsanların gözlerinde saklanmış gibi.
Kahvenin dibine çökmüş gibi.
Ve bazen o anlamı aramak da ağır geliyor.

Ama belki de sorun anlamda değil, arayışta.
Yani bizde.
Çünkü biz durmuyoruz.
Çünkü biz, anlamı yakaladığımızı sandığımızda bile bir sonraki şeyi aramaya çoktan başlamış oluyoruz.
Ve bazen kendimizi de geride bırakıyoruz.

Bugün biraz kendimi bulmak istiyorum.
Ama acelem yok.
Yolun tamamını yürümek istemiyorum.
Belki sadece birkaç adım.
Belki sadece bir bankta oturmak.
Belki sadece bir şey yazmak, birine göndermeden.

Çünkü bazen kendine yazmak gerek.
Kimseye anlatmadan.
Kendini ikna etmeye çalışmadan.
Sadece olduğun gibi, olduğun yerde.

Şu an sen okuyorsun ya bu satırları,
Bunu benim için mi yazdı diyorsun evet senin için ama galiba kendim için…
Ama biraz sana da.
Ama belki de hiç kimseye değil.
Belki sadece o camın dışında bekleyen sisin kendisine.
Kime yazıldığını bilmediğin mektuplar gibi.
Gönderilmeyen kartpostallar gibi.

Bu yazının sonunda bir sonuç yok.
Çünkü bazı günler sonuçsuz geçiyor.
Bazı yazılar bir şey demeden bitiyor.
Ve bazı insanlar kendini hiçbir zaman tam olarak anlatamıyor…

Ama belki de sorun değil bu.
Sadece sessizce bir şeyleri bırakmak, vazgeçmek
Sanki sisin içine bir taş atmak gibi.
Sesi duyulmaz ama izi kalır.

İşte bu da öyle bir yazı.
Kime yazıldığı belli olmayan.
Ne dediği tam anlaşılamayan.
Ama hissi kalan.


“Ve sonra, her şey yavaşça sisin içine geri çekildi… ne söyledim, ne sustum tam hatırlamıyorum”