Yazı kategorisi: Genel

Kendime

Kendime Yazıyorum

Bu sabah aynaya baktım. Uzun zamandır dikkatlice bakmadığımı fark ettim. Yüzümde bir yorgunluk vardı. Sadece uykusuzluktan değil… başka bir şeydi. Zamanın, kabullenilmiş yalnızlıkların, bastırılmış hayallerin iziydi sanki. Ve tuhaf bir şey oldu, aynaya bakarken içimden bir ses yükseldi. “Bu, senin yaşaman gereken hayat mıydı gerçekten?”

Bir yanıt veremedim. Çünkü belki de ilk kez gerçekten sordum bu soruyu.

Kendime dürüst olmak zorundaydım. Evet, çok şey yaptım. Belki de hep “doğru olanı” yaptım. Ama çoğu zaman sadece hayatta kalmaya çalıştım. Ve bu, yaşamakla aynı şey değilmiş. Şimdi bunu daha iyi anlıyorum.

Zaman zaman içimde sessiz bir panik dolaşıyor. Hani hiçbir şey olmamış gibi devam ettiğim günlerde, birden içimden gelen o fısıltı… “Bir şeyleri kaçırıyorsun.” Ama hemen susturuyorum o sesi. Çünkü susturmak kolay. Çünkü o an çalışmak, kaydırmak, biraz dizi açmak, komik bulmadığım şakalara gülmek daha kolay geliyor.

Nietzsche’nin bir sözü geldi aklıma. “İkinci hayat, yalnızca bir tane hayatın olduğunu fark ettiğinde başlar.” Belki bu sabah o cümleye biraz daha yaklaştım. Belki henüz tam orada değilim ama… eşiğindeyim. Biliyorum.

Bize yaşamayı öğretmediler. Güvende kalmayı öğrettiler. Kalabalıktan sapmamayı. Merak etmeyip ezberlemeyi. Hayallerimizi bile ihtiyaçlara göre budamayı. Her şeyi doğru yaptığımızda iyi bir hayat yaşayacağımızı söylediler ama “iyi”nin ne olduğunu hiç tarif etmediler. Ve ben de bir noktada “iyi çocuk” olmaya çalışırken kendimden uzaklaşmışım galiba.

Sonra bir şey oluyor. Bazen biri gidiyor. Bazen biri kalıyor ama içindeki yeri değiştiriyor. Bazen sadece bir sabah uyanıyorsun ve kendini tanıyamıyorsun. O an bir şey çatlıyor. Ve hayat, ilk defa bir yanılsama gibi görünüyor.

Sonsuz zaman yokmuş. Sadece “şimdi” var. Ve bu tuhaf gerçek, ürkütücü olduğu kadar da sade. Birden anlıyorsun: Sana kalan tek şey, her şey yok olmadan önce biraz olsun “var olma” şansı.

Ve garip bir huzur geliyor ardından. Artık başarısızlıktan değil, boşa geçen zamandan korkuyorsun. Kimseye kendini kanıtlamaya çalışmıyorsun. Daha fazlasını istemek seni utanmaz yapmıyor. Aksine, biraz daha kendin gibi yapıyor.

Kimse seni kurtarmayacak. Mükemmel bir zaman da gelmeyecek. Hayat, ne yazık ki bazı bekleyişleri hiç dikkate almıyor. Ve ben artık fark ediyorum. Beklemeyi bırakmalıyım. Kendim olmayı öğrenmeliyim.

İkinci bir hayat bazen yeni bir şehir, bazen yeni bir meslek değil. Bazen sadece içindeki o çocuğu yeniden dinlemek. Kırgınlıklarını susturmak yerine sarılmak. Hayır diyebilmek. Evet diyebilmek. Sevmek. Kaçmadan, iki elinle tutarak.

Geçmişime kızmıyorum. Bana bugünü gösterdiği için teşekkür ediyorum. Ama artık elimdekileri tutarken, eskileri bırakabilmeliyim. Kendimi de. O susmuş, incinmiş hâlimi de. Çünkü hayat, arkama tabut bağlayarak sürdüremeyeceğim kadar kısa.

Bugün burada, bu satırların başında bir şeyi çok net hissediyorum. Yaşamak dediğim şey… başkalarının onayına sığmıyor. İçimde hâlâ parlayan bir yer varsa, oraya doğru gitmeliyim. Herkesin alkışladığı yere değil. Herkesin anlamasını beklemiyorum artık. Çünkü ilk hayat başkalarına göreydi. Ama bu seferki… sadece bana ait.

Bu yazıyı kimseye öğüt vermek için yazmadım. Belki yalnızca kendime. Belki biraz da bir gün dönüp okuyabilmek için. Çünkü unutmamam gerek: her sabah bir seçim. Ve her seçimde ya biraz daha kendim oluyorum, ya biraz daha uzaklaşıyorum.

Bu sabah aynaya baktım. Ve içimden geçirdim:

Bugün de yaşamak istiyorum. Sadece hayatta kalmak değil. Gerçekten, saklanmadan,ertelemeden yaşamak.

Yorum bırakın