Yazı kategorisi: garip

Nihat Genç

Geçen gün haber sitelerinde bir başlık gördüm:
“Nihat Genç hayatını kaybetti.”
O an bulunduğum yerde şöyle bir duraksadım. Ne yapıyorsam bıraktım. Başımı kaldırıp uzaklara baktım, hafifçe iç geçirdim.
Hayat ne garip, dedim içimden. Nihat Abi de öldü demek…

Ne büyük bir şaşkınlık yaşadım, ne de dramatik bir duygu boşalması. Ama yine de içimde küçük bir boşluk oluştu. Sessiz, kimseye göstermediğim, hatta kendime bile tam tarif edemediğim bir boşluk.

Ben Nihat Genç’i severdim. Ama bu öyle gürültülü bir sevgi değildi. Uzaktan, biraz mahcup, biraz da düşünerek…
Çünkü çoğu fikrine katılmazdım aslında. Hatta bazen fazlasıyla sert bulduğum olmuştur. Ama ne olursa olsun, onun düşünme biçiminde bir tutarlılık olduğunu hep hissettim. Kendi içinde bir mantık silsilesi vardı. Belki yanlış bir yere çıkıyordu o yol bazen, ama o yanlışın içinde bile kendine ait bir bütünlük vardı.
Ve ben sanırım en çok bu yüzden sevdim onu.

Ama bir şey var ki, belki de onu benim  için özel yapan esas detay oydu:
Yaklaşık 4-5 yıl önce attığı bir tweete, ben uzun bir cevap yazmıştım. Hatta bayağı uzun. Bir yazı gibi neredeyse.
Kendimce bir analiz, bir itiraz, bir açıklama.
Mesajımı okur mu, ilgilenir mi diye hiç düşünmedim. Zaten beklemiyordum da. Ama okumuş.
Geri dönüş yaptı.
Hem de çok saygılı, çok açık bir şekilde.
Yazdıklarımı övdü. Bazı yerlerde hak verdi. Bazı yerlerdeyse katılmadığını söyledi.
Ama beni ciddiye aldı.
Belki de onun gözünde sadece bir sosyal medya kullanıcısıydım, ama o ciddiye aldı.
Ve bu bana çok dokundu.

Belki sırf bu yüzden, gönlümde bir yer etti.
Belki de o andan sonra fikirlerini daha yakından takip etmeye başladım.
Yine çoğuna katılmadım. Ama artık o fikirler bana daha samimi gelmeye başladı.
Çünkü karşısındaki insanı küçük görmeyen biri olduğuna tanık olmuştum.
Kendince inandığı bir yol vardı ve o yolda kimseye eğilip bükülmeden yürüyordu.
Bunun bedelini de fazlasıyla ödedi.
Ama yine de o yoldan dönmedi.

Nihat Genç, bana göre her zaman haklı biri değildi ama hep içten biri oldu.
Ona dair en kuvvetli inancım buydu: Art niyetli değildi.
Sadece kendi doğrusuna çok inanan biriydi.
Ve o doğruları anlatmak için elinden geleni yapan, hatta bazen fazlasını yapan biriydi.
Yorucuydu, evet.
Ama sahiciydi.
Ve bu sahicilik, zamanla insanda bir tür saygı duygusu oluşturuyor.

Benim için çok büyük bir rol model değildi. Ama tanıdık bir sesti.
Varlığını bilmek bile bir çeşit dengeydi.
Bazen ne düşündüğünü merak ettiğim, bazen hiç duymak istemediğim bir sesti.
Ama hep bir yerlerde olmasını iyi hissettiğim bir ses.

Şimdi o ses sustu.
Bir daha hiçbir programda, hiçbir yazıda, hiçbir canlı yayında olmayacak.
Sadece eski videolar, eski yazılar kaldı geriye.
Bir çağın sesi daha çekildi kenara.
Kiminin içini rahatlatan, kimini kızdıran o ses artık yok.

Ben yazıyorum çünkü unutmamak istiyorum.
Bu yazı bir vefa yazısı değil, bir bağlılık da değil.
Sadece bir not.
Kendi hafızama iliştirilmiş bir kenar yazısı.
Yıllar sonra dönüp baktığımda, “Evet, o gün böyle hissetmiştim” diyebileceğim bir iz.

Nihat Genç öldü.
Ve ben, her ne kadar çoğu fikrine mesafeli durmuş olsam da,
onun içtenliğine ve ciddiyetine hep saygı duydum.
Bu yüzden sevdim galiba.
Sesiyle, öfkesiyle, duruşuyla bir yer etti içimde.
Ve artık yok.

Hayat çok garip gerçekten.
Bazen birini seversin, nedenini tam bilmeden.
Bazen de katılmadığın birini kaybedince bir burukluk hissedersin.
Çok çok garip ve tuhaf.

Yorum bırakın