
Öcalan Erdoğan İttifakı
Son günlerde siyaseti biraz daha yakından takip ettim.
Şaşırmadım. Sadece olan biteni dikkatlice izledim.
Eski okuyucularım bilir; eskiden siyaset üzerine sık sık yazardım. Uzun analizler, tutarlı argümanlar, bol referanslı yazılar…
Sonra sıkıldım. Çünkü bir yerden sonra fark ediyorsun: Bu ülkede siyaset sabit bir fikir değil, değişken bir mizah anlayışı gibi. Bugün komik olan yarın suç, dün suç olan bugün devlet politikası.
Birçok yazımda da “bu konuda son kez yazıyorum” demişliğim vardır. Ama tabii tanıyan bilir, bu “kararlılık” dediğimiz şey benim hayatımda pek uzun ömürlü bir tür değil.
Defalarca “artık şununla konuşmayacağım”, “bununla ilgilenmeyeceğim”, “şunu bir daha asla yapmayacağım” dedim.
Ve sonra?
Heveslerim, inatla beni ikna etti.
Neyse…
Konuya gelelim.
Bugün sahnemizde: HDP-MHP-AKP Koalisyonu.
Evet, yanlış duymadınız. O “bir araya gelmeleri imkânsız” denilen üçlü, aynı cümlede, aynı süreçte, aynı hedef için buluştu.
Hayat bazen tuhaf, ama Türkiye siyaseti hep öyle.
2015’i hatırlayanlar için tanıdık bir senaryo bu.
O zaman HDP barajı aşmıştı, Erdoğan’ın partisi ise tek başına iktidarı kaybetmişti. Ne oldu?
“Çözüm süreci rafa kalktı” denildi.
Sonra hendekler, şehir savaşları, coplar, tanklar, linçler, gazeteciler, akademisyenler derken yıllar süren bir cehennemden geçtik.
Ve bugün?
Aynı Erdoğan, “PKK silah bıraktı, AKP-MHP-DEM olarak bu süreci birlikte yürüteceğiz” diyor.
Hani bir söz vardır ya: “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?”
İşte o bile yetmiyor bu durumu tarif etmeye.
Çünkü mesele bir çelişki değil artık.
Mesele, ilke denen şeyin hiçbir zaman var olmamış olması.
Çünkü bu ülkede ilkeler, sadece kullanışlı oldukları sürece savunulurlar.
Oy getiriyorsa barışçısın. Oy götürüyorsa milliyetçi.
Gerekirse “Kürt kardeşlerimiz” derken, aynı cümlede “terörist seviciler” de çıkabilir ağzından.
Ve bu ülkenin hafızası öyle kısa ki…
Dün linç edilenle bugün aynı masada oturmak, artık tuhaf bir şey sayılmıyor.
MHP ne diyor bu işe?
Hiçbir şey.
Çünkü Bahçeli her konuda bir “önceki versiyonunu inkâr etme” becerisine sahip.
Bugünkü pozisyonu neyse, sanki hep öyleymiş gibi davranabiliyor.
Ve kimse de çıkıp “ama siz geçen yıl böyle demiştiniz?” demiyor.
Çünkü burada hafıza bir meziyet değil, yük.
Hatırlayanlar sadece mutsuz olur.
HDP ne diyor?
Yeni adı DEM Parti oldu ama refleksi aynı kaldı: “Biz sürecin içindeyiz.”
Bir yandan geçmişte yaşanan yıkımı unutma baskısı var üzerlerinde, diğer yandan bugünkü süreci kaçırmama telaşı.
Bir gün içeride, bir gün masada.
Bir gün “hain”, bir gün “partner”. Tabi ben bu masada oturdugu için onlara bir şey diyemem çünkü dem parti için akp ve MHP’yi kendisiyle pazarlık edecek duruma düşürmek büyük bir başarı.
Ve bu tabloyu izleyen milyonlar var.
Kimi alkışlıyor, kimi susuyor, kimi de artık hiçbir şey hissetmiyor.
Ben galiba üçüncüsüne yakınım.
Bu ülkeyi ciddiye alamıyorum artık.
Çünkü burada samimiyetin değil, zamanlamanın önemi var.
Çünkü burada ne söylediğin değil, ne zaman söylediğin önemli.
Barış mı?
Olabilir. Ama nasıl bir barış?
Kiminle? Ne pahasına? Ve ne kadar sürecek?
Kimse bilmiyor.
Çünkü burada süreçlerin ömrü, sandık tarihleriyle sınırlı.
Ve eğer geçmişten bir ders çıkarılacaksa o da şu olur:
Bu ülkede masalar kurulmaz, kurulur gibi yapılır.
Ve sonra bir gece, kimseye haber verilmeden devrilir.
Ben de bu yazıyla, yine “bir daha siyaset yazmam” diyebilirim.
Ama sen de biliyorsun, muhtemelen yine yazarım.
Çünkü insan bazı şeyleri değiştiremez.
Ama en azından, gülerken ciddi ciddi neyle dalga geçtiğini bilmek, iyi hissettiriyor.
Sonuç olarak görüşüm şudur. Erdoğan bu hamleyi azalan oylarını Kürt oylarıyla geri kazanmak için yaptı. Eğer bunun olmadığını görürse masayı yıkmaz masayı masadakilerle beraber yakar.