Yazı kategorisi: Metaetik

Metaetik 3

İyilik Diye Bir Şey Var mı Gerçekten?

Bu yazıda anlatacağım şeyleri savunduğumu söyleyemem.
Zaten bu konularda net fikirlerim de yok.
Felsefeyi çok seviyorum ama üretme kısmında değilim — sadece tüketiyor ve anlamaya çalışıyorum.
Birileri çıkıp hayata dair ilginç tezler ortaya koyuyor, ben de oturup dinliyorum.
Ve bazen sadece şunu merak ediyorum:
“Acaba ne diyor bu adam?”
İşte bu yazı da öyle bir okumanın sonucu.

Bahsedeceğim kişi: J.L. Mackie.
Bahsettiği şey: Ahlak diye bir şeyin aslında var olmadığı.
Kitabın adı: Ethics: Inventing Right and Wrong.

Yazıya başlamadan önce şunu da açıkça söyleyeyim:
Ben, iyilik ve kötülüğün ancak Allah tarafından temellendirilebileceğine inanıyorum.
Eğer ki bir yaratıcı “şu iyidir, şu kötüdür” demezse, geriye tartışılabilir hiçbir şey kalmaz.
Çünkü bütün anlam da, yön de, sınır da onun iradesiyle vardır.
İyilik ve kötülük de, yaratılış gibi, ona aittir.
Ve bu yüzden, o söylediyse tartışılamaz.
Zaten “iyi” ve “kötü”nün ne olduğunu ancak onları yaratan bilebilir.
Ama bu inancıma rağmen, bazı düşünürlerin söylediklerini tarafsızca anlamaya çalışıyorum.
Çünkü anlamak, katılmaktan farklıdır.
Ve bazen “yanlış” bir fikri anlamak bile zihni besler.


Mackie’ye göre, biz insanlar bazı şeylerin “doğal olarak” iyi ya da kötü olduğuna inanıyoruz.
Örneğin:
• Yalan kötüdür.
• Yardım etmek iyidir.
• İşkence her zaman yanlıştır.
Bunu evrensel bir gerçek gibi düşünüyoruz.
Sanki fizik yasası gibi.
Ama Mackie burada dur diyor.
Ve şunu soruyor:

“Bu değerler, gerçekten dış dünyada var mı? Yoksa sadece bizim hissettiklerimizin isimlendirilmiş hali mi?”

Bu soru çok basit gibi görünüyor ama ciddiye alındığında altından kalkmak zor.


Şöyle düşün:
Bir yıldız, sen ona yıldız desen de demesen de vardır.
Ama bir davranışın “iyi” oluşu, sen onu öyle adlandırmadıkça var olmuyor.
Hiçbir bilinçli canlı olmasa, yıldız hâlâ gökte parlıyor olurdu.
Ama “iyilik”?
Orada hâlâ var olur muydu?

Mackie’ye göre cevap net: Hayır.

Çünkü “iyi” dediğimiz şey, bizim belli duygusal tepkilerimizin ve toplumsal alışkanlıklarımızın sonucudur.
Yani iyilik dışarıda keşfedilen bir şey değil, içeride icat edilen bir şeydir.


Buradan sonra Mackie ikinci ve daha iddialı bir şey söylüyor:

“Eğer ahlaki değerler nesnel değilse, o zaman onlara mutlak bir haklılık atfetmemeliyiz.”

Bu, “her şey mübah” demek değil.
Ama şunu fark etmemizi istiyor:
Bir davranışı kınarken, onu “doğal olarak kötü” sandığımız için değil, onu öyle görmek istediğimiz için kınıyoruz.

Yani ahlak, içimizde var — ama evrende değil.
Bunun farkına varmak, bize belki daha dürüst bir bakış kazandırabilir.



Buraya kadar teorikti.
Ama işin içine insan girince bu düşünce kolay taşınmıyor.
Diyelim birini seviyorsun.
Ama artık ona karşı aynı duyguları hissetmiyorsun.
Bunu ona dürüstçe söylemeli misin?
Söylersen kırılacak.
Saklarsan yalan söylemiş olacaksın.

İki seçenek de içinde bir şeyleri incitiyor.

Peki hangisi “iyi”?

Mackie’ye göre bu sorunun objektif bir cevabı yok.
Sadece senin hislerine, değer yargılarına, yetişme tarzına, o günkü ruh haline göre bir karar vereceksin.
Ama bu karar “evrensel olarak doğru” olmayacak.
O sadece senin tercihin olacak.

Bu düşünce bana hem rahatlatıcı geliyor hem de tedirgin edici.

Rahatlatıcı, çünkü kimsenin elinde “tek doğru” diye bir sopa yok.
Tedirgin edici, çünkü bir şeyin doğru olduğuna güvenemiyorsun.
Vicdan dediğimiz şey bile belki sadece geçmiş alışkanlıklarımızın sesi.

Ama Mackie diyor ki, bu aslında bir özgürlük olabilir.
Eğer iyiliği Tanrı yazmadıysa, akıl dayatmadıysa, toplum bastırmadıysa…
onu biz kurarız.

İyilik, bizim elimizdedir.
Ve bu, iyi bir haber olabilir — diyor o.

Ben bu düşünceleri kesin olarak benimsiyor muyum?
Hayır.
Çünkü bana göre iyilik ve kötülüğün anlamı, kaynağı, yönü Allah’tan gelir.
O söylediyse doğrudur.
O yasakladıysa yanlıştır.
Ve bu yüzden evrenseldir, tartışılamaz.
Ama bu inanç, felsefi görüşleri hiç dinlememek anlamına gelmiyor.
Tersine, onları dinledikçe kendi inancımı da daha iyi anlıyorum.
Ve bazen “yanlış” bir fikri anlamak bile zihni kuvvetlendiriyor.

Son söz?

İyilik belki gökten inmedi, diyor Mackie.
Ama ben diyorum ki:
İyilik gökten inmediği bir dünyada, zaten anlamı da kalmazdı.

Yorum bırakın