Yazı kategorisi: Metaetik

Metaetik 5:Kendin Ol? Mümkün mü?

Kendimiz Olmak Diye Bir Şey Var mı Gerçekten?

Yazı serisinin dördüncü adımında, ahlakın temeline bakmıştık:
Tanrı yoksa iyilik neye dayanır?
Bugün biraz daha kişisel bir zemine geçiyorum.
Yani ahlak değil, kimlik.
O çok duyduğumuz klişe bir cümle var ya hani:

“Kendin ol.”

İşte bugün ona biraz yakından bakmak istiyorum.
Ama yine önce bir not düşeyim:
Bu yazıda anlattıklarım benim kesin düşüncelerim değil.
Ben zaten felsefenin üretme kısmında değilim.
Tüketme ve anlamaya çalışma kısmındayım.

Bu yüzden bu yazıyı da öyle okumanı rica ediyorum.
Sanki başkalarının fikirlerini tarafsızca aktarıyormuşum gibi…
Ama elbette bazı yerlerde yoruma da kaçabilirim.

Hazırsan başlayalım.



Kendin ol.
Çok basit.
Çok sade.
Çok özgürlükçü.
Ama tam olarak ne demek?

Kendin olmak ne demek?

Çünkü şöyle bir çelişki var:
Bir yandan bize sürekli özgün olmamız gerektiği söyleniyor,
Ama öte yandan “özgünlük” dediğimiz şeyin ne kadar bize ait olduğunu gerçekten biliyor muyuz?

Daha açık sorayım:

Benim “ben” dediğim şey… ne kadar bana ait?
Ve eğer bana ait değilse, ben nasıl kendim olacağım?



İnsanın kimliği üzerine düşünen filozoflar, özellikle 20. yüzyılda bu konunun içine bayağı daldı.

Michel Foucault mesela…
Toplumun, normların, kurumların bireyi nasıl şekillendirdiğini anlatır.
Bize kimlik veren şeyin, özümüz değil, dışarıdan gelen baskılar olduğunu söyler.
Ve bu yüzden “kendin ol” demek, aslında “sistemin sana biçtiği kimliği içselleştir” demek bile olabilir.

Yani kendin olmak, belki de seni şekillendiren ideolojilere, reklamlara, kültür kodlarına “aynen devam” demektir.
Çünkü sen zaten çoktan şekillenmiş olabilirsin.
Farkında bile olmadan.


Bir de şu var:
Genetik yapı, aile, çevre, dil, coğrafya…
Bunlar sen doğmadan önce belirlenmişti.
Senin kontrolünde olmayan binlerce şey, seni sen yapan temelleri zaten kurmuştu.

Peki şimdi soralım:

Genetiği sen seçmedin.
Aileni sen seçmedin.
Kültürünü sen inşa etmedin.
O zaman, “ben buyum” demek ne kadar özgün bir şey?



Freud bu konuyu çok daha karanlık bir yerden anlatır.
Ona göre insanın asıl yöneticisi **bilinçdışı**dır.
Yani biz bir şeyi niye yaptığımızı bile çoğu zaman bilmiyoruz.
Zihnimizin asıl kaptanı, bizimle hiç konuşmayan bir gölge olabilir.

Senin “kendin olmak” için verdiğin birçok karar…
Aslında çocukken duyduğun bir sözün yankısı olabilir.
Bir utancın gölgesi, bir bastırmanın rövanşı.



O zaman başka bir soru soralım:

Biz, kendimiz olmaya çalışırken gerçekten özgür müyüz?
Yoksa “kendin ol” çağrısı, aslında sistemin daha fazla ürün üretmesi için icat ettiği bir pazarlama stratejisi mi?

Çünkü kendin olmak istiyorsan, sana şu da deniliyor:

* “Özgün kıyafetler giy.”
* “Benzersiz deneyimler yaşa.”
* “Yalnızca sana özel tatlar keşfet.”
* “Kendin gibi hisset.”

Ama bunların hepsi satın alınabilir ürünler haline geldiyse…
O zaman sen kimsin?
Sen mi karar veriyorsun, yoksa başkaları mı “senin gibi hissetmeni” sağlıyor?



Ve tabii ki şu çelişkiyi de hatırlatmadan geçmeyelim:

Bir insanın kendisi olması için — yani gerçekten özgürleşmesi için —
önce kim olmadığını fark etmesi gerekiyor.
Ama bu farkındalık bile… çoğu zaman başka birinin yardımıyla oluyor.

Belki de “kendin olmak”, sandığımız kadar doğal değil.
Belki de, kendini kurmak bir ömür sürüyor.
Ve belki de bu hiç bitmeyen bir süreç.


Yani kısaca…
Kendin olmak denen şey varsa bile, bu sabit bir şey değil.
Belki de her gün biraz daha “kendimize yaklaşma” çabası.
Ve belki de en dürüst tanımı bu:
Kendin olmak, kim olduğunu her gün yeniden sormaktır.
Cevaplardan çok, sorulara sahip çıkmaktır.
Ve bu soruları senin yerine kimsenin cevaplamasına izin vermemektir.


Yazının sonunda söylemek gerekirse…
Kendim olmak istiyorum evet.
Ama önce kendimin kim olduğunu anlamam gerek.

Belki de bu yolculuk — işte asıl özgürlük dediğimiz şey o.
Varacağımız yer değil.
Yolda “kim olmadığımızı” eleyerek gitmek.



SON YAZILAR

  • Raskulnikov
    Raskolnikov’un İçinde Sessizlik İsteği ve Kendini Parçalayarak Konuşan Zihin Raskolnikov’u artık ezbere biliyoruz gibi geliyor insana: baltayı, tefeci nineyi, Sonya’yı, Petersburg’un rutubetli sokaklarını, köprüleri, o daracık odasını… Ama bir noktadan sonra aynı cümleleri tekrar tekrar kurduğunu fark ediyorsun: “Üstün insan”, “vicdan azabı”, “yoksulluk ve gurur”, “Suç-ceza diyalektiği” vs. Bunların hepsi doğru, hepsi önemli ama sanki… Daha fazlasını okuyun: Raskulnikov
  • Atatürk’e Kişisel Bir Mesaj
    Bu ülkede Atatürk hakkında konuşurken genelde üç tip var: 1. **Tapanlar:**   Ağzını açtığında “şanlı ebedî önder, ışık saçan bilmemne” kalıbının dışına çıkamayan, onu eleştirilemez bir yarı-tanrıya çevirenler. Atatürk’ü değil, Atatürk ikonunu seviyorlar.2. **Nefret edenler:**   Hayatında iki kitap okumamış, tarih dediği üç cümlelik propaganda metni olan ama “dinsizdi, masondu, memleketi sattı” diye slogan ezberleyenler. Onlar da… Daha fazlasını okuyun: Atatürk’e Kişisel Bir Mesaj
  • Demirtaş -Erdoğan-Bahceli-Omurga
    2015’ten Sonra Türk Siyasetinde Büyük Dönüşümler: Tutarsızlığın İbretlik Örnekleri 2015 sonrası Türk siyasetinde gerçekten de tarihî dönüşümlere şahit olduk. Özellikle Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli gibi siyasi aktörlerin söylem ve eylemlerindeki keskin U dönüşleri, bugün ibretle izlediğimiz bir tablo ortaya koyuyor. Bu yazıda, Selahattin Demirtaş örneğini merkeze alarak iktidar ortaklarının nasıl kendi çizgilerini dahi… Daha fazlasını okuyun: Demirtaş -Erdoğan-Bahceli-Omurga
  • Hayat bazen sis diye başlıyor cümlelerine. Kapının eşiğinde bekleyen, içeri girmeye üşenen, ama dışarıda da durmayı beceremeyen bir sis. Gözleri yakan değil, görmeyi zorlaştıran cinsten; her şeyi olduğundan iki parmak daha uzağa, iki ton daha mat bir renge çeviren. Kalem ucu gibi tedirgin bir çizgi, üzerine eğildikçe kırılan. Hayatın zor yanları hep orada, ama bugünlerde… Daha fazlasını okuyun: …
  • Güvenli Oda
    Güvenli Oda: Kapısı İçeriden Kapanan Yer Gel, şöyle kapıyı hafifçe çek; gıcırdasın biraz, dursun ses. İçeri buyur. Ayakkabıları kapının yanına bırak, masanın üstündeki küçük paslı anahtarı görüyorsun ya—onu eline al; sıcaklığı sende kalsın. Kettle çoktan düdük öttürdü, iki ince belli bardağa çay koydum. Bu yazı öyle aceleye gelmeyecek; dumanı tüterken konuşacağız. Tamam mı? Çünkü “güvenli… Daha fazlasını okuyun: Güvenli Oda
  • Hayat Hakkında Düşüncelerim
    Gel, biraz konuşalım. Ama o bildiğin, şekerli girişlerden değil. “Aşkı, sevgiyi, gerçek huzuru buldum” gibi cümleler dökmeyeceğim sahneye. Pembe panjurlu bir masal anlatıcısı değilim; hayatla aramızdaki sözleşme hiçbir zaman masal diliyle yazılmadı zaten. Hayat, herkesin eline başka kalemler, başka kağıtlar tutuşturuyor; bana düşen, kendi payıma çizik çizik düşen satırları dürüstçe okumak. Dürüst olalım: bazen beni… Daha fazlasını okuyun: Hayat Hakkında Düşüncelerim
  • Ahlaki Nihilizm
    Ahlaki Nihilizmin Kıyısında: İyinin Elektrik Kesintisi Ahlaki nihilizm… Şu iki kelimeyi yan yana koyunca, kulakta hafif bir uğultu başlıyor sanki: Evrenin arka odasında sigorta atmış, koridorda ışıklar yanıp sönüyor, “iyi” ve “kötü” yazan tabelalar kısık bir neonla göz kırpıyor, ama üzerine yürüdükçe tabelanın kendisi sökülüp elinde kalıyor. Bu yazıda dert ettiğim şu: Belki de “iyi”… Daha fazlasını okuyun: Ahlaki Nihilizm
  • Şehir-Siyaset-Biraz da Saçmalama
    Gel, bir kahve koyup konuşalım. Hani bazen bir şehrin ortasında yürürken, kaldırım ansızın bitiverir ya; karşında bir çukur, iki dubayla kapatılmış, “buraya dikkat” yazıyor. Siyaset tam olarak orada başlar işte: Çukuru kim açtı, kim kapatacak, kapatana kadar ayağın burkulursa bunun bedelini kim ödeyecek? Felsefe de cebine küçük bir el feneri koyar; “dur, önce nereye bastığını… Daha fazlasını okuyun: Şehir-Siyaset-Biraz da Saçmalama
  • ….
    Bir adım atıyorsun. Attığın adımın nereye gittiğini bilmiyorsun. Belki bir yere çıkacak, belki de seni daha derin bir boşluğa çekecek. Ama artık bu önemsiz. Çünkü adım atmak, yalnızca bir varoluş eylemi; bir yere gitmekle ilgisi yok. Ya da belki var. Emin olamıyorsun. Emin olmak için çaba bile harcamıyorsun. Etrafını sis kaplıyor. Ama bu sis gözlerini… Daha fazlasını okuyun: ….
  • Aptal Olmak
    Aptal olmanın anatomisi “Aptallık bir zeka eksikliği değil, bir alışkanlık rejimidir.” Bunu yazarken nazik olmaya niyetim yok; çünkü mesele kırılgan egolar değil, kırılan hayatlar. “Yalanın anatomisi”nde kalbin korku olduğunu söylemiştik; “radikal dürüstlük”te cesaret ve netlikle uzun yolu seçmeyi savunduk. Şimdi şunu söyleyeyim: aptallığın kalbi rahatına düşkün kibir, omurgası bahane, sinir sistemi slogan, cildi de ironi… Daha fazlasını okuyun: Aptal Olmak
  • Radikal Dürüstlük
    Radikal dürüstlük “Yalanın kalbi korkudur” demiştik; kalpten yayılan o korku, dilin ucuna kadar gelir ve çoğu zaman bizi kısa yoldan götüren o meşhur kestirmeye iter. Radikal dürüstlük işte tam burada, o kestirmenin önüne bir şerit çekmek gibi: “Buradan değil, uzun yoldan gideceğiz.” Uzun yol, evet; çünkü hakikat, aceleci bir koşucu değil, nefesini ayarlayan bir yürüyüşçüdür.… Daha fazlasını okuyun: Radikal Dürüstlük
  • Yalan’ın Topografyası
    Anatomisi Yalan dediğin şey, sözlükte “doğru olmayan beyan” diye tek cümleye sıkıştırılmış basit bir kavram gibi görünür; ama onu eline alıp ışığa tutunca içinde dolaşan karmaşık damarları, kas lifleri, refleksleri görürsün. Bir tarafı siper: canını, statünü, konforunu korumak için arkasına saklanırsın. Bir tarafı neşter: karşındakinin güvenini keser, ilişkideki sinir uçlarını felç eder. Bir tarafı da… Daha fazlasını okuyun: Yalan’ın Topografyası
  • ADANALI vs MARAZ ALİ
    Kanun mu, Kılıç mı? Maraz Ali’nin Adalet Felsefesi ve Adanalı’nın İkilemi Bir adalet sembolü: Hong Kong’daki Temyiz Mahkemesi binasının tepesinde, kılıcı ve terazisiyle Themis (Lady Justice) heykeli. Adalet kavramı hem kanunları hem vicdanı temsil eder; peki gerçek adalet hangisine dayanmalı? “Zenginden çalıp fakire vermek” – kulağa adil geliyor mu? Peki “kötülük yapana kötülükle karşılık vermek”?… Daha fazlasını okuyun: ADANALI vs MARAZ ALİ
  • Doğru Yapan mı Kazanır, İyi Görünen mi ?
    Doğru Yapan mı Kazanır, İyi Görünen mi? Birinin içini rahatlatan ama toplumun hoşuna gitmeyen bir doğruluk vardır. Bir de toplumu mest eden ama içten içe kokuşmuş bir iyilik gösterisi.İnsan bazen bir kararın eşiğinde bunu sorar kendine: “Doğru olanı mı yapmalıyım, yoksa iyi görüneni mi?” Eğer sokakta bir kediye mama veren birini görürsen, onun iyi biri… Daha fazlasını okuyun: Doğru Yapan mı Kazanır, İyi Görünen mi ?
  • Sorun Sende, Bende
    Sorun Sende Devletin değdiği yerde liyakat olmaz. Otorite ne ister? Biat. Kimse ne bildiğine, ne yapabildiğine bakmaz. Yalakalıkta ustaysan, işin hazır. Özel sektör biraz daha “yetenekliysen yaşarsın” kafasında ama orada da olay şu: Seni sömürebildiği kadar sömürüyorlar. Yeteneklisin diye önüne kırmızı halı sermiyor kimse. Kar maksimizasyonu uğruna senin hayatını minimize ediyorlar. Kâr onlar için, yük… Daha fazlasını okuyun: Sorun Sende, Bende
  • Aşk-ı Memnu: Tiksindirici Bir Zarafetin Anatomisi
    Aşk-ı Memnu: Tiksindirici Bir Zarafetin Anatomisi Bazı kitaplar vardır, onları okumazsın; onlarla boğuşursun. “Aşk-ı Memnu” bu türden bir kitap. Okurun karşısına, süslü kelimelerle bezeli, göz alıcı bir dekorda çürümekte olan bir toplum manzarası çıkarır. Halit Ziya Uşaklıgil’in bu romanı, yalnızca bir yasak aşk hikâyesi değildir; aynı zamanda estetikle çürümüşlüğün, zarafetle zehirlenmişliğin, kibarlıkla yozluğun el ele… Daha fazlasını okuyun: Aşk-ı Memnu: Tiksindirici Bir Zarafetin Anatomisi
  • Metaetik 9: HAYVANLARI YEMEK İÇİN ÖLDÜRMEK ETİK Mİ?
    Hayvanları Sırf Yemek İçin Öldürmek Etik mi? Merhaba, bugün birlikte zor ama önemli bir soruyu masaya yatırmak istiyorum: Sırf karnımızı doyurmak ve damak tadımızı tatmin etmek için hayvanları öldürmek etik açıdan kabul edilebilir bir şey mi? Bu konu, Vermont Üniversitesi’nde felsefe dersleri veren Tyler Doggett adlı bir akademisyenin hazırladığı bir derste gündeme getirildi ve beni… Daha fazlasını okuyun: Metaetik 9: HAYVANLARI YEMEK İÇİN ÖLDÜRMEK ETİK Mİ?
  • Metaetik 8: ÖZGÜR İRADE
    Metaetik #8: Özgür İrade Hakkında Bir Deneme (ve Biraz Da Kafa Açma Çabası) Özgür irade.Kulağa hoş geliyor, değil mi?Bir kararın eşiğinde durduğunda “istersem yaparım, istemezsem yapmam” diyebilmek… Kim istemez? Ama gel gör ki felsefe tarihinde bu kavram, yüzlerce yıldır hem çokça seviliyor hem de çokça tartışılıyor. Çünkü mesele şu: Bu “özgürlük” sandığımız kadar bize mi… Daha fazlasını okuyun: Metaetik 8: ÖZGÜR İRADE
  • Metaetik7: YA HERKES HAKLIYSA
    Soru şu:Ya herkes haklıysa? Yani mesela…Bir çocuk annesine “neden bu kadar bağırıyorsun?” diye sorduğunda haklı olabilir.Ama o anne de “başka türlü sesimi duyuramıyorum” dediğinde… o da haklı olabilir. Bir adam sevgilisine “beni neden kıskanıyorsun?” diye çıkışabilir.Ama belki o kadın, geçmişte ihanete uğramıştır ve sadece tetiktedir.O da haklı olabilir. Ya da bir ateist, “bunca kötülük varken… Daha fazlasını okuyun: Metaetik7: YA HERKES HAKLIYSA
  • Metaetik 6: AHLAK MI ÖNCE VARDI, DİN Mİ?
    Ahlak mı Önce Vardı, Din mi? Metaetik serisinin 6. yazısındayız.Bu defa sorumuz; sadece bireysel vicdanlara değil,tarihin derinlerine, kültürlerin köklerine uzanıyor: Ahlak mı önce vardı, din mi?Ya da daha derinleştirirsek:İnsan iyi ve kötüyü Tanrı’dan mı öğrendi,yoksa Tanrı’yı, iyiyle kötüyü anlamlandırmak için mi kurdu? İlk bakışta bu sadece bir tarih sorusu gibi görünüyor.Ama aslında, insan doğasına dair… Daha fazlasını okuyun: Metaetik 6: AHLAK MI ÖNCE VARDI, DİN Mİ?
  • Metaetik 5:Kendin Ol? Mümkün mü?
    Kendimiz Olmak Diye Bir Şey Var mı Gerçekten? Yazı serisinin dördüncü adımında, ahlakın temeline bakmıştık:Tanrı yoksa iyilik neye dayanır?Bugün biraz daha kişisel bir zemine geçiyorum.Yani ahlak değil, kimlik.O çok duyduğumuz klişe bir cümle var ya hani: “Kendin ol.” İşte bugün ona biraz yakından bakmak istiyorum.Ama yine önce bir not düşeyim:Bu yazıda anlattıklarım benim kesin düşüncelerim… Daha fazlasını okuyun: Metaetik 5:Kendin Ol? Mümkün mü?
  • Metaetik 4 : Tanrı Yoksa Ahlak Ne Üzerine Kurulur?
    Tanrı Yoksa Ahlak Ne Üzerine Kurulur Bu seriyi yazmaya başladığımda, her gün bir yazı yazacağımı söylemiştim.Ama ne yazık ki, son iki üç gündür iş hayatı biraz yoğundu.Biraz yorgunluk, biraz da hayatın beklenmedik yükleri… derken aksattım.Yani yine hedefi tutturamadık.Ama yapacak bir şey yok.Yazmak bir ritim işi ama bazen o ritmi dışarıdan bir ses bozabiliyor.Bugün kaldığımız yerden… Daha fazlasını okuyun: Metaetik 4 : Tanrı Yoksa Ahlak Ne Üzerine Kurulur?
  • Metaetik 3
    İyilik Diye Bir Şey Var mı Gerçekten? Bu yazıda anlatacağım şeyleri savunduğumu söyleyemem.Zaten bu konularda net fikirlerim de yok.Felsefeyi çok seviyorum ama üretme kısmında değilim — sadece tüketiyor ve anlamaya çalışıyorum.Birileri çıkıp hayata dair ilginç tezler ortaya koyuyor, ben de oturup dinliyorum.Ve bazen sadece şunu merak ediyorum:“Acaba ne diyor bu adam?”İşte bu yazı da öyle… Daha fazlasını okuyun: Metaetik 3
  • Metaetik 2
    Görevi Sana Kim Verdi? Bazı şeyleri yapmadığında kötü hissediyorsun.Birini kırıyorsun mesela, sesin yükseliyor… sonra sessizlik geliyor. İçinde bir yer “yapmamalıydın” diyor. Biri seni çok seviyor, ama sen aynı duyguda değilsin.Uzaklaşıyorsun. Sonra kendi kendine soruyorsun: “Onu incitmemek benim görevim miydi?” Biri sana çok yanlış yapıyor, affetmek istemiyorsun.Ama bir ses yine geliyor: “İyilik senin sorumluluğun.” Bu ses… Daha fazlasını okuyun: Metaetik 2
  • Metaetik 1
    Bu seriye her gün 1 yazı eklemeyi amaçlıyorum uzun bir serüven olacak Bismillah diyerek  Kirkego’nun enerjisiyle  başlıyorum. Metaetik 1 Ahlaki Değer Nedir ? Bak şimdi, hayat dediğimiz şey bir sürü kararın, bir sürü tercih anının toplamı gibi. Sabah kahveni sade mi içeceğine karar vermenden tut, bir yabancıya yardım edip etmeme arasında gidip gelmene kadar her… Daha fazlasını okuyun: Metaetik 1
  • Öcalan Erdoğan Yakınlaşması
    Öcalan Erdoğan İttifakı Son günlerde siyaseti biraz daha yakından takip ettim.Şaşırmadım. Sadece olan biteni dikkatlice izledim.Eski okuyucularım bilir; eskiden siyaset üzerine sık sık yazardım. Uzun analizler, tutarlı argümanlar, bol referanslı yazılar…Sonra sıkıldım. Çünkü bir yerden sonra fark ediyorsun: Bu ülkede siyaset sabit bir fikir değil, değişken bir mizah anlayışı gibi. Bugün komik olan yarın suç,… Daha fazlasını okuyun: Öcalan Erdoğan Yakınlaşması
  • KAYIP ŞEHİR
    BİRİNCİ BÖLÜM – KÜLLERİN ALTINDAKİ HARİTA Yağmur, taş döşeli sokağa eğik bir ritimle vuruyordu. Damlaların sesi, gecenin içine işleyen bir ilahi gibiydi — sanki gökyüzü bir şeyleri unutturmak için ağlıyor, taşlar ise bu unutkanlığa direniyordu. Nero, başında yıpranmış pelerin, omuzlarında taşıdığı yılların ağırlığıyla, Doryan Limanı’nın en tenha hanına doğru yürüyordu. Her adımda dizindeki eski bir… Daha fazlasını okuyun: KAYIP ŞEHİR
  • İnanmak
    İNANMAK(1. bölüm) Bazen bazı kelimeler insanın zihninde sessizce boğulmaya başlar. “İnanmak” kelimesi de öyleydi benim için. Yirmili yaşlarımın başlarında —şu an yirmi beşindeyim ve hâlâ tam olarak çıkamadım o dehlizden— “inanmak” bana fazla duygusal, fazla tehlikeli gelmeye başlamıştı. Hatta bir ara bu kelimeyi hayatımdan çıkartmayı ciddi ciddi düşündüm. Kulağa dramatik geliyor, farkındayım. Ama ben öyle… Daha fazlasını okuyun: İnanmak
  • Kötü Deneyimler
    Kötü Deneyimler: Düzensizliğin İçinde Yaşamak Bazı şeyler önden haber vermez.Mesela hayat.Ne zaman nereden tekmeleyeceğini çoğu zaman önceden bildirmez.Sen yolun düz gittiğini sanırsın ama asfalt bir anda biter.Ve sen hâlâ yürümeye çalışırsın.Ayakkabının altı parçalanır, dizin yere sürtünür, ama yine de anlamazsın:“Yol değişti.” İnsan, düzen hayal eder.Bir şeyler belli bir şekilde ilerlesin, verdiğin emek sonuç versin, doğru… Daha fazlasını okuyun: Kötü Deneyimler
  • Nihat Genç
    Geçen gün haber sitelerinde bir başlık gördüm:“Nihat Genç hayatını kaybetti.”O an bulunduğum yerde şöyle bir duraksadım. Ne yapıyorsam bıraktım. Başımı kaldırıp uzaklara baktım, hafifçe iç geçirdim.Hayat ne garip, dedim içimden. Nihat Abi de öldü demek… Ne büyük bir şaşkınlık yaşadım, ne de dramatik bir duygu boşalması. Ama yine de içimde küçük bir boşluk oluştu. Sessiz,… Daha fazlasını okuyun: Nihat Genç
  • Kendime
    Kendime Yazıyorum Bu sabah aynaya baktım. Uzun zamandır dikkatlice bakmadığımı fark ettim. Yüzümde bir yorgunluk vardı. Sadece uykusuzluktan değil… başka bir şeydi. Zamanın, kabullenilmiş yalnızlıkların, bastırılmış hayallerin iziydi sanki. Ve tuhaf bir şey oldu, aynaya bakarken içimden bir ses yükseldi. “Bu, senin yaşaman gereken hayat mıydı gerçekten?” Bir yanıt veremedim. Çünkü belki de ilk kez… Daha fazlasını okuyun: Kendime
  • Squid Game
    Squid Game 3. Sezon: Heyecandan Kopuşa Uzanan Bir Yolculuk” Bu gece pek uykum yoktu.Zihnim meşguldü, ama herhangi bir şeye odaklanacak gibi de değildi.Tam böyle anlarda, insanın yaptığı şey bellidir:Kendini bir diziye, bir filme ya da sonsuzca akan ekran ışığına bırakmak. Ben de öyle yaptım.Squid Game’in üçüncü sezonunu açtım.Belki biraz dikkatimi dağıtır, belki kafamı oyalardı.Aslında çok… Daha fazlasını okuyun: Squid Game
  • (başlıksız)
    Bu gece  uyuyamadım.Bazen oluyor böyle. Uyku geliyor gibi yapıyor, göz kapaklarım ağırlaşıyor gibi oluyor, ama sonra gidiyor.Bana dokunmadan, bana uğramadan başka birinin gecesine düşüyor sanki.Ben kalıyorum. Yarı karanlık bir odada, yarım yamalak düşüncelerle… Zamanın gece hali biraz acımasız.Gündüz ne varsa susturuyor.Geceleri insan kendine biraz fazla yakın oluyor galiba. Hatta fazla fazla.Her şey sessizleşince, en gürültülü… Daha fazlasını okuyun: (başlıksız)
  • (başlıksız)
    Bugün bir şey anlatmak için oturmadım buraya. Hatta okuma bu yazıyı Belki anlatmak için değil, sadece durmak için yazıyorum.Hani bazen yolda yürürken bir taşta oturmak istersin ya, sadece o anlık…İşte bu yazı da o oturuş gibi. Ne öncesi var, ne sonrası. Sadece bir ara durak. Bir sisin içindeki açıklık. Belki de sadece dinlenmek içindir. Çok… Daha fazlasını okuyun: (başlıksız)
  • Jung 1
    Bu yazı Psikoloji ve Din kitabı üzerine yazdığım serinin ilk yazısı olacak umarım devam ederim.Bu kitabı okurken açıkçası biraz zorlandım. Dili ağırdı, bazı yerlerde cümleler peş peşe dizilmiş ama hiçbiri bir yere varmıyormuş gibi hissettirdi. Belki de ben anlamadım tam olarak. Belki de kitap anlaşılmak için değil, sadece zihni biraz zorlamak için yazılmıştı. Her neyse…… Daha fazlasını okuyun: Jung 1
  • Nemo Kayıp Değil
    Kayıp Balık Nemo: Okyanusun Derinlerinde Büyümek ve Kendini Bulmak Bir süredir bir balık besliyorum. Öyle uzun uzun düşündüğüm, önceden planladığım bir şey değildi. Bir şekilde önüme çıktı, ben de “neden olmasın” deyip aldım. Küçük, sessiz, durgun bir canlı. Ama her akşam  başında durup onu izlemek, beklemediğim bir huzur veriyor insana. Günün kalabalığı azalıp, suyun içinde… Daha fazlasını okuyun: Nemo Kayıp Değil
  • Küçük Prens
    Merhaba arkadaşlar nasılsınız? Ciddi soruyorum bu arada. Gerçekten nasılsınız? Çünkü bu yazıya başlarken uzun süre “acaba kiminle konuşuyorum” diye düşündüm. Bir çocukla mı? Bir pilotla mı? Belki bir gezegenin üstünde tek başına oturan biriyle? Belki de hâlâ içinde bir “Küçük Prens” taşıyan yetişkin bir dostla… Kim bilir? Bu yazı, öyle “bir oturuşta yazılanlardan” değil. Aylarca… Daha fazlasını okuyun: Küçük Prens
  • Hiç
    Hiçliğe Dair Küçük Bir Deneme (ya da Sonsuz Boşluğun Kıyısında Durmak) Merhaba.Nasılsın? Umarım her şey yolundadır. Yolunda değilse bile… en azından düşündüğünü, hissettiğini ve nefes alıp verdiğini unutma. Çünkü bu bile bir ayrıcalık.Bugün biraz tuhaf bir konudan bahsedeceğim sana. Hani öyle bir kavram ki… ne tam anlamıyla var, ne de yok diyebiliyorsun. Bir şey gibi… Daha fazlasını okuyun: Hiç
  • Empatisizlik ve Vicdansızlık
    Bir Sessizlik Çemberi: Ötekileştirmenin Anatomisi Selamlar. Gündemin gürültüsü, bazen en yakıcı şeylerin bile kulağa uğramadan geçip gitmesine neden oluyor. O yüzden bu yazı, biraz sessizliğe karşı bir ses gibi okunabilir. Belki bir not defterine karalanmış, sonra da rüzgârın eline bırakılmış cümleler gibi… Tam olarak nereye varacağı belli değil. Ama bir yerlerde, bir şeylerin yanlış gittiğini… Daha fazlasını okuyun: Empatisizlik ve Vicdansızlık
  • Toplum Sözleşmesi
    Giriş: Zincirlerimiz ve Özgürlüğümüz Jean-Jacques Rousseau’nun meşhur sözüyle başlayalım: İnsan özgür doğar; oysa her yerde zincire vurulmuştur.”. Bu söz, beni ilk okuduğumda derinden sarsmıştı. Düşünsenize, dünyaya hiçbir bağ olmadan gelen insan, medeniyet dediğimiz yapı içinde adım adım kendi elleriyle zincirlerini yaratıyor. Peki bu zincirler neler? Günlük hayatımızda farkında bile olmadan uyduğumuz kurallar, toplumsal beklentiler, devlet… Daha fazlasını okuyun: Toplum Sözleşmesi
  • SİMYACI~
    Simyacı: Kendi Uydurduğu Masala İnanarak Yaşayan İnsanın Güncesi Bazı kitaplar, içerdiği fikirlerden çok onların nasıl sunulduğuyla değer kazanır. Paulo Coelho’nun Simyacısı da böyle bir kitap. Ne anlattığı değil, nasıl anlattığıyla insanların kalbine dokunuyor.Evet gerçekten dili, anlatımı olağanüstü.Yoksa hepimizin aklında benzer bir kurgu dönüp durur: Hayat bir yolculuktur, içindeki sese kulak ver, evren sana yardım eder,… Daha fazlasını okuyun: SİMYACI~
  • Tanrı 3.0
    Tanrı Ahlaksal Bir Varlık mıdır? Merhaba. Bugün Tanrı hakkında konuştuğum serinin 3. yazısındasın. İlk 2 yazı için Tanrı ve Tanrı 2.0 başlıklı yazılarıma bakabilirsin. Bugün, Tanrı hakkında konuşulamayanı konuşmaya niyetliyim. Farkındayım, bu biraz paradoksal bir cümle oldu ama zaten Kierkegaard’ın dediği gibi, felsefeden paradoksu çıkardığınızda geriye sadece sıkıcı bir akademik çöl kalıyor. Ve biz o… Daha fazlasını okuyun: Tanrı 3.0
  • Absürt
    Hayatın sabahları tekrara açılan bir kapısı vardır. Dişlerini fırçalar, çayını içersin; işe gitmek için yola koyulursun. Her sabah aynı kaldırım taşlarına basarsın, aynı trafik ışıklarının önünde durursun, aynı yüzleri selamlar, aynı sokaklardan geçersin. Günler birbirinin gölgesi gibi akar gider ve bir gün, o döngünün ortasında bir an durursun. Her şey, yıllardır hiç değişmeyen bir senfoni… Daha fazlasını okuyun: Absürt
  • Hayatın Anlamı Üzerine Bir Sorgulama 1
    Merhaba İstediğiniz her şeye sahip olsaydınız ama hayatınızın bir anlamı olmasaydı, yine de yaşamaya değer miydi? Bu soru çoğu insan için bir felsefi merak olmaktan öteye gitmezken, Leo Tolstoy için ölüm kalım meselesine dönüşmüştü. ‘Neden yaşamalıyım?’ diye soruyordu Tolstoy, tüm yazın dünyasının tanıdığı büyük Rus yazar. Bir zamanlar savaş meydanlarında, aristokrat salonlarında, geniş malikânelerinde hayatın… Daha fazlasını okuyun: Hayatın Anlamı Üzerine Bir Sorgulama 1
  • LİBERAL
    Merhabalar, Biliyor musunuz, uzun zamandır en mutlu olduğum anlar, üzerinde emek verdiğim, her satırını ince ince dokuduğum yazılarımı bitirdiğim zamanlar oldu. Öyle bir his ki, sanki zihnimde dağınık duran düşünceler birer birer yerine oturuyor, kelimeler kağıda dökülürken her şey biraz daha anlam kazanıyor. Bugün yine o günlerden biri… Uzun zamandır üzerine düşündüğüm, araştırdığım, taslağını kafamda… Daha fazlasını okuyun: LİBERAL
  • Pop Yıldızı Madonna Değil Kürk Mayolu(!) Madonna
    Önce Küçük Bir Teşekkür, Sonra Küçük Bir İtiraf Merhaba. Yazıya geçmeden önce kısa bir muhabbet edelim istedim. Hani birinin evine girince önce bir çay içer, hal hatır sorarsın ya… Heh işte, o hesap. Yaklaşık bir aydır bu site bana benim için hatırı sayılır denebilecek kadar para kazandırmaya başladı. Evet, yanlış duymadın. Sen buraya gelip yazılarımı… Daha fazlasını okuyun: Pop Yıldızı Madonna Değil Kürk Mayolu(!) Madonna
  • Hayatın Gerçekleri (Bana Göre)
    Bu yazıda hayatı nasıl yaşadığımı değil, hayatı nasıl gördüğümü anlatıyorum.Çünkü görmekle uygulamak aynı şey değil.Hayatı böyle görüyorum, ama her zaman böyle yaşayabildiğimi söyleyemem.Uygulamak, çoğu zaman daha fazla irade isteyen, daha zor bir iş. Yazının içinde; insanın yalnızlığı, empati kurma çabası, doğuştan gelen bencillik, bencilliğin dünyadaki yıkıcı etkileri, savaşlar ve masum acılar, Tanrı inancı üzerine görüşlerim,… Daha fazlasını okuyun: Hayatın Gerçekleri (Bana Göre)
  • milliyetçilik
    Bir Bayrağın Gölgesinde Kapanan Gözler Bir sahne hayal et. Siyah-beyaz ekran. Rüzgârda dalgalanan bir bayrak. Fon müziği sert: bir marş. Kamera, yukarıdan aşağıya doğru ağır ağır kayar, ve o bayrağın altında sıra sıra dizilmiş insanları gösterir. Hepsi aynı yöne bakıyor. Hepsi aynı ritimde yürüyor. Hepsi aynı şeyi söylüyor. Duygusal bir an bu. Kalbin bile hızlanıyor,… Daha fazlasını okuyun: milliyetçilik
  • SOKRATES’İN ÖLÜMSÜZ SAVUNMASI
    “Artık ayrılma vakti geldi, yolumuza gidelim – ben ölmeye, siz yaşamaya. Hangisi daha iyi, yalnız Tanrı bilir.” Sokrates’in Savunması: Zamanları Aşan Bir Ses Hayal edin: M.Ö. 399 yılının bir bahar günü Atina’dasınız. Şehrin mahkeme meydanında toplanmış yüzlerce yurttaşın uğultusu kulaklarınızda. Ortam gergin ama meraklı; birazdan ünlü filozof Sokrates’in davası sonuçlanacak. Kalabalığın arasında güç bela ilerleyip… Daha fazlasını okuyun: SOKRATES’İN ÖLÜMSÜZ SAVUNMASI
  • Geçiyor Zaman Nedenini Bilmeden
    Bu blog’u açalı yaklaşık 9 yıl oldu. Dile kolay. 9 yıl boyunca yazıp duruyorsun ama hâlâ aynı yerdeysen, zaman seni değiştirmedi mi, sen mi zamanı yanlış yaşadın, bilemiyorsun. Şunu fark ettim: zaman dediğimiz şey bazen bir ilerleyiş değil, sadece bir tekrarlar zinciri. Ve bazen sadece kendini tekrar ediyorsun. Hep aynı boşluk, hep aynı sorular, hep… Daha fazlasını okuyun: Geçiyor Zaman Nedenini Bilmeden
  • V for Vendetta
    Selamlar.Nasılsınız, iyi misiniz? Umarım hayat, size en azından gün boyu başınızı yastığa rahat koyacak kadar huzur veriyordur. Çünkü bazen sadece bu kadarı bile yeterli geliyor insana. Beni soracak olursanız… eh işte. Ne çok kötü ne de çok iyi. O arada bir yerdeyim. Hani bazı günler vardır, ruhunla bedenin birbirine yabancı gibidir. İçin gitmek ister ama… Daha fazlasını okuyun: V for Vendetta
  • Fight Club
    Geçen sabah saat 8. İşten çıkalı çok olmamıştı. Gözüm uykusuzluktan kan çanağı değil , bedenim yorgun ama zihnim garip bir şekilde ayık. Eve geldim, üstümdeki kıyafetlerle kendimi yatağa attım. Günü geçiştirmeye çalışırken, birden Fight Club’ı açtım. Yıllar önce izlemiştim, ama nedense bu sefer başka bir gözle izlemek istedim. Belki de artık bazı şeylerin gerçek yüzünü… Daha fazlasını okuyun: Fight Club
  • Tanrı 2.0
    İlk yazıda “Tanrıdan Sonra Kim Kaldı?” diye sormuştuk ve Tanrı’nın çekildiği tahtı bireyin devralışını, sonra o bireyin de altının nasıl oyulduğunu konuşmuştuk. Din, doğa, anlam ve değer kavramları üzerinden yürümüştük.  İlk yazıyı okumak için :  https://neohermosta.blog/2025/04/09/tanridan-sonra-kim-kaldi-birey-din-ve-anlam-uzerine/ Tanrı Tahtı Bıraktıysa, Birey Nereye Oturacak?  Bir insanın Tanrı’dan vazgeçmesi kolay değildir. Ama bazen daha zoru, Tanrı’dan arta kalan… Daha fazlasını okuyun: Tanrı 2.0
  • Tanrıdan Sonra Kim Kaldı? Birey, Din ve Anlam Üzerine
    Tanrıdan Sonra Kim Kaldı? Birey, Din ve Anlam Üzerine Nasreddin Hoca göle maya çalmış. “Tutmaz ki” demişler. “Ya tutarsa” demiş. Bireycilik üzerine konuşmak da biraz buna benziyor. İnsanlık tarihi boyunca ya Tanrıya, ya topluma, ya da düzene bel bağlamış bir varlık türünden bahsediyoruz. Şimdi kalkıp da “ya insan kendi başına bir değer olabilir mi?” diye… Daha fazlasını okuyun: Tanrıdan Sonra Kim Kaldı? Birey, Din ve Anlam Üzerine
  • Ahh
    Merhaba dostlar,Bugün size sakinliğin içinden yazıyorum. Huzur var… Ama bir yanımda usulca oturan o tanıdık hüzün de. İçimde çokça sessizlik, azıcık özlem, biraz da kendimi bulamama hâli. Bu yazı, o hâlin kalemle buluşmuş hali.Böyle zamanlarda yazdığım şeyleri, normal ruh hâlime döndüğümde tekrar okuyunca genelde şöyle diyorum: “Keşke yazmasaymışım.”Sanki bu romantik, duygusal ruh hâli bana ait… Daha fazlasını okuyun: Ahh
  • Ulusların Düşüşü
    Merhaba , Bazen olur ya hani… Elinde çayın, camın kenarına yaslanmışsın, dışarıda usul usul bir rüzgâr esiyor, içinden de bir şeyleri çözmeye çalışmak geçiyor. Dünya çok büyük, biz çok küçükmüşüz gibi hissediyorsun. İşte ben de bir akşam öyle otururken, aklıma o hepimizin zaman zaman sorduğu o koca soru geldi: “Neden bazı ülkeler bu kadar zengin… Daha fazlasını okuyun: Ulusların Düşüşü
  • Refleksif Bilinç
    Not:Bu yazıyı son paylaştığım yazılarda olduğu gibi uzun zaman önce yazmıştım.Bugün sohbet arasında bir arkadaşıma şöyle sordum:“Sence insanla hayvan arasındaki en büyük fark ne?”Bir tane biyoloji okuyan arkadaşım hariç, bugüne kadar bu soruyu sorduğum herkes aynı cevabı verdi: Akıl.Evet… İlk bakışta kulağa doğru gibi geliyor. Ama değil.Çünkü mesele sadece düşünmek değil, düşündüğünü de düşünebilmek.Yani o… Daha fazlasını okuyun: Refleksif Bilinç
  • İki Şehrin Hikayesi
    Bugün 7 Ocak 2025. Havanın griliğiyle, içimden bir şey yapmak gelmeyen bir gün daha. Aslında çok da önemli değil. Şöyle yazayım, bugün bana dokunan tek şey, Charles Dickens’ın “İki Şehrin Hikayesi” kitabı oldu. Evet, tam olarak o. Yani bazı günler olur ya, hayat biraz flu, biraz gri, ama bir yerden bir roman girer araya. (Yani… Daha fazlasını okuyun: İki Şehrin Hikayesi
  • SOLCULUK!
    Solculuk: Romantizmin Politikaya Karışmış Hali Solculuk… Ne güzel bir kelime aslında (bana göre). İlk duyduğunda insana umut veriyor, merhamet çağrıştırıyor. Ezilenin yanında, yoksulun sesi, sömürülene omuz… Yani kulağa gayet vicdanlı geliyor. Belki bu yüzden bir zamanlar hepimiz bir parça solcuyduk. En azından kalben. Çünkü solculuk ilk bakışta iyiliği temsil ediyor gibi duruyor. Ama işte dostum,… Daha fazlasını okuyun: SOLCULUK!
  • “Bir Halk, Bir Ağaç, Bir Anahtar: Filistin’in Hikâyesi
    Önsöz: Bu Yazının Neden Yazıldığını Bilmenizi İsterim Filistin meselesi, çoğu zaman duygular üzerinden konuşulan, tartışılan, anlatılan bir konu oldu. Ve çoğu zaman, haklı olarak öyle oldu. Çünkü kayıplar büyük, acılar derin. Ama ben, bu yazıyı kaleme alırken, duygularımı olabildiğince bir kenara koymaya karar verdim. Amacım, bir duygu yazısı yazmak değildi. Burada kişisel bir öfkenin, ya… Daha fazlasını okuyun: “Bir Halk, Bir Ağaç, Bir Anahtar: Filistin’in Hikâyesi
  • Sonrası yokmuş gibi kısa bir roman: MUZ CUMHURİYETİ
    Bir Muz Cumhuriyeti Romanı I. Bölüm: Kartaş’a Uzak Notlar Bazen insan, sesini duymak ister. Kendi sesini. Konuşmadığı için, uzun süre suskun kaldığı için, sustuğuna bile inanmak zor gelir. Sonra bir gün, bir şey olur. Çok şey olmaz, bir şey yeter. Ve o an, insan tekrar konuşmaya mecbur kalır.Ben de öyle yaptım.Uzun zamandır siyasetten, tartışmalardan, kalabalıklardan… Daha fazlasını okuyun: Sonrası yokmuş gibi kısa bir roman: MUZ CUMHURİYETİ
  • Memento Mori: Bugün Ölebilirsin Dostum
    Memento Mori: Bugün Ölebilirsin Dostum! Selam arkadaşlar,Bugün sizinle biraz dertleşmek istiyorum.Hayatı konuşalım, ölümü de…Biraz hafif, biraz ağır… Liseyi hatırlıyorum.O zamanlar insan her şeyi dünyanın en büyük meselesi sanıyor ya…Ben de öyleydim işte.Bir meseleye fena kafayı takmışım.Şimdi dönüp baktığımda, gerçekten “mesele” bile değilmiş aslında.Ama o zaman işin içindesin ya, sanki dünya batıyor.Bir arkadaşım vardı, hâlâ görüşürüz.O… Daha fazlasını okuyun: Memento Mori: Bugün Ölebilirsin Dostum
  • BENCE
    Aynı Gökyüzü, Ayrı Dünyalar Gözümüzü açtığımız andan itibaren aynı yeryüzünde dolaştığımızı sanıyoruz. Aynı havayı soluyor, aynı bulutlara bakıyoruz sanki. Aynı şehri, aynı yolu, aynı insanları görüyoruz… Ama bir durup düşününce insan şunu fark ediyor: Görünenin ötesinde, herkes kendi ayrı dünyasında yaşıyor. Bunu sadece romantik bir benzetme olsun diye söylemiyorum. Gerçek anlamda böyle. Bizim baktığımız dünya… Daha fazlasını okuyun: BENCE
  • Süper Zombilere Mektup
    SÜPER ZOMBİLERE MEKTUP  Merhaba sevgili dostlarım Aslında bu yazıya nasıl başlanır, emin değilim.Bazen insanın aklında bir şeyler dolaşır, bir şeyler görür onları anlatmak ister ama nereden tutacağını bilemez ya… Öyle bir hâlde yazıyorum şimdi.Ama madem geldin, birlikte biraz düşünebiliriz belki.Dünyaya, kendimize, yaptıklarımıza şöyle hafifçe dışarıdan bakmayı deneyebiliriz. Zor bir şey değil.Sadece… biraz durmak yeter.Ve belki,… Daha fazlasını okuyun: Süper Zombilere Mektup