Yazı kategorisi: Metaetik

Metaetik 8: ÖZGÜR İRADE

Metaetik #8: Özgür İrade Hakkında Bir Deneme (ve Biraz Da Kafa Açma Çabası)

Özgür irade.
Kulağa hoş geliyor, değil mi?
Bir kararın eşiğinde durduğunda “istersem yaparım, istemezsem yapmam” diyebilmek… Kim istemez? Ama gel gör ki felsefe tarihinde bu kavram, yüzlerce yıldır hem çokça seviliyor hem de çokça tartışılıyor. Çünkü mesele şu: Bu “özgürlük” sandığımız kadar bize mi ait, yoksa biz sadece bir sistemin içinde, daha önce yazılmış bir senaryoyu mu oynuyoruz?

Bugün bunu konuşacağız.




1. “Eğer her şey belirliyse, ben neye karar veriyorum?”

İlk mesele şu: Evrenin tüm yasaları, fizik kuralları ve başlangıç koşulları belirliyse, o zaman senin şimdi bu yazıyı okuman bile çok önceden belliydi.

İşte buna determinizm deniyor.
Diyor ki: “Evren bir makine gibi çalışır. Bir taşı itersen, nereye düşeceği önceden bellidir. Aynı şekilde, insanların kararları da, geçmiş nedenlerin bir sonucuysa, özgür irade yoktur.”

Ama biz şöyle düşünüyoruz genelde:
“Ben bu sabah çayı değil kahveyi seçtim çünkü öyle istemiştim. Kimse beni zorlamadı.”
İyi de… Senin o kahveyi seçmene neden olan şeyler neydi? Uykusuz olman mı? Kahve sevgin mi? O kahve sevgisini sana veren şey neydi? Genetik mi? Aile mi? Bir önceki travma mı?

Yani seçtiğini zannettiğin şeyler aslında bir dizi domino taşı gibi birbirini mi tetikledi?

İşte bu sorular metafizik sorular. Varoluşun doğasına dair. Ve evet, biraz can sıkıcılar.



2. “Ama bir de bilmek var, değil mi? Her şeyi önceden bilmek…”

Holton, ikinci bir problemden bahsediyor. Diyor ki: “Tamam, evren deterministik olsun. Ama başka bir mesele daha var. Eğer her şeyi önceden bilebilecek bir varlık varsa, senin ne yapacağını da biliyorsa, o zaman özgür olabilir misin?”

Bu düşünceye felsefe tarihinde “önbilgi problemi” deniyor.
Yani: Eğer biri benim gelecekte yapacaklarımı %100 doğrulukla önceden biliyorsa, o zaman benim seçimlerim zaten önceden belli demektir, değil mi?

Burada karşımıza meşhur bir düşünce deneyi çıkıyor:
Laplace’ın Şeytanı.
Bu şeytan öyle bir varlık ki, evrenin tüm başlangıç koşullarını ve doğa yasalarını biliyor. Ve bu bilgilere dayanarak geçmişte ne olduğunu da gelecekte ne olacağını da kusursuzca tahmin edebiliyor.

Yani: Sen daha karar vermeden önce ne karar vereceğini biliyor.

Burada korkutucu olan şey şu:
Sen özgür olduğunu hissediyorsun ama bir başkası senin ne yapacağını biliyor. Bu durumda gerçekten özgür olabilir misin?


3. Holton’dan harika bir oyun: Ampul deneyi

Holton burada dersi canlandırmak için harika bir düşünce oyunu sunuyor.
Diyor ki: “Sana bir kutu veriyorum. Bu kutunun üzerinde bir ampul var. Ve senden şu sorunun cevabını tahmin etmeni istiyorum:
‘Bu ampul bugün saat tam 12.00’de yanacak mı?’

Ve sana her şeyi veriyorum:

* Kutunun içini gösteriyorum,
* Devre şemasını veriyorum,
* Tüm fizik yasalarını sana açıklıyorum,
* Hatta sonsuz hesaplama gücü bile veriyorum.
  Yani bu ampulün yanıp yanmayacağını tahmin edebilmen için her şey var.”

Ama küçük bir detay var.

Tahminini kutunun üstüne koyduğun kendi ampulünle göstermen gerekiyor.
Yani senin ampulün yanıyorsa, bu kutudaki ampul de 12.00’de yanacak diyorsun. Seninki sönükse, kutudaki de sönük olacak diyorsun. Ama kutunun içinde gizli bir sensör var…
Ve o sensör, senin ampulüne göre tersine çalışıyor.

Seninki yanarsa, o ampulü söndürüyor.
Seninki sönükse, o ampulü yakıyor.

Yani: Ne tahmin edersen et, yanlış çıkacak.
Çünkü sistem, senin tahminini bozmaya göre kurgulanmış.


4. “Bu deney bize ne anlatıyor?”

Holton, bu deney üzerinden şunu söylüyor:
Bu kutu, bize özgür irade konusunda çok ilginç bir şey gösteriyor.

Sen ne kadar çok bilgiye sahip olursan ol, bazen sistemin kendisi öngörüye karşı dirençli olabilir. Ve insanlar da bazen tam olarak böyle çalışır.
Sen bir davranışını tahmin etmeye çalışırsın, ama sırf özgür olduğunu kanıtlamak için o davranışı yapmazsın.

Yani insanlar, kendi kendilerinin Laplace’ın Şeytanı’na dönüşmesini engelleyebilir.

Ve o meşhur “yaşam kitabı” var ya hani, içinde geçmişin ve geleceğin yazılı olduğu…
Sen o kitabı okurken gelecekte ne yapacağını gördüğün anda, sadece inadına o eylemi yapmayabilirsin. Çünkü **özgür** olduğunu göstermek istersin.



5. Peki ne çıkar buradan?

Bu yazıda yaptığımız şey, “özgür irade var mı yok mu?” gibi büyük bir soruya evet/hayır demek değil.

Zaten mesele o kadar basit değil.

Ama şunu gösterdik:

Determinizm = her şey neden-sonuç ilişkisiyle işliyorsa, belki özgür değiliz.
Ama öngörü meselesi, yani bir başkasının bizim ne yapacağımızı bilmesi = başka bir problem.
  Ve bu ikisini ayırmak gerekiyor.

Ve asıl ilginç olan şu:
Bazen sadece sistemin içinde olman, o sistemi şaşırtma kapasiteni de yanında getiriyor.
İnsanlar bu yüzden sinir bozucu, karmaşık, anlaşılması zor varlıklar.
Ama belki de bu karmaşa, özgür iradeye açılan küçük bir kapı.



Bitirirken…

Özgür irade, bir seçenekler menüsü değil.
Bazen, menüyü kapatıp “ben yemeği yapacağım” demektir.
Ama o mutfağın nasıl çalıştığını, malzemelerin ne olduğunu, ateşin kaç derece olduğunu da bilmek gerekir.

Metaetik serisinin bu yazısında, Richard Holton’un sade ama zekice yaklaşımıyla bu karmaşık konuyu biraz daha açabildiysek ne mutlu

Bir sonraki yazıda daha da derine ineceğiz.
Ama önce, sen düşün:
Şu anda bu yazıyı okuman… Gerçekten senin özgür seçimin miydi?

Yoksa… birileri senin ampulünü çoktan yakmış mıydı?

Yorum bırakın