Sorun Sende
Devletin değdiği yerde liyakat olmaz. Otorite ne ister? Biat. Kimse ne bildiğine, ne yapabildiğine bakmaz. Yalakalıkta ustaysan, işin hazır. Özel sektör biraz daha “yetenekliysen yaşarsın” kafasında ama orada da olay şu: Seni sömürebildiği kadar sömürüyorlar. Yeteneklisin diye önüne kırmızı halı sermiyor kimse. Kar maksimizasyonu uğruna senin hayatını minimize ediyorlar. Kâr onlar için, yük senin için. Sistem bu.
Ama gel gör ki, bu sistemler de insan yapımı. Sorun da burada başlıyor.
Keşke şöyle bir dünya olsaydı: Karaktersizliğe mecbur kalmadan, vasıfsız olup da paçayı kurtaramayan orospu çocukları kaybetseydi. Tembel adam hayatta kalamaz, haysiyetsiz olan hiç tutunamazdı. Ama yok, öyle bir evrende yaşamıyoruz. Hiçbir zaman da yaşamayacağız.
Ben sistemi değil, insanı suçluyorum. Çünkü bok gibi sistemler, bok gibi insanların aynasıdır. İnsanı düzgün olan bir toplumda, sistemin zaten pek önemi kalmaz. Ama ne gezer…
Bak mesela Fight Club. Kapitalizmle dalga geçiyor gibi duruyor ama aslında şunu söylüyor: “Sisteme isyan eden de, bir süre sonra kendi sistemini kuruyor.” Tyler isyan ediyor ama kendi tarikatını oluşturuyor. Kapısına gelenlerin egosunu kırıyor, onları aşağılıyor. Niye? Çünkü sağlam benliği olanı istemiyor. Biat edecek, kendini ezdirecek adamı arıyor. Tıpkı buradaki tarikatlar, siyasi partiler, cemaatler gibi… Kendi adamını seçerken bile “kim en çok yaltaklanıyorsa o girsin içeri” kafasında.
Robert Paulson vardı hatırladın mı? Şişman, iyi kalpli, saf bir adam. Başta kapı önünde beklerken bile Tyler’ın küfürleriyle eziliyor. Edward Norton karakteri onu “dayan biraz daha, hepsi tiyatro” diye ikna ediyor. Sonra ne oluyor? Ölen tek kişi Robert oluyor. Niye? Çünkü karakterli adam o, bu tiyatroyu gerçek sanmadı belki de, ama yine de öldü. Çünkü sürü, karakterlileri harcar. Çünkü müritlik, haysiyetli adama göre değil. Tarikatlar, cemaatler, ideolojiler, partiler… Hiçbiri sağlam karakterli bireyi taşıyamaz. Ve film ilerledikçe Norton fark ediyor ki Tyler’ın başlattığı devrim bile bir bokun aynısı. Kapitalist sürü gitmiş, anarşist sürü gelmiş. Fark ne? Biat aynı, put aynı, şiddet aynı.
Her sistem kusurludur. Her ideoloji bir yere kadar. Ama bunun sebebi sistem değil. Bunun sebebi insan. Çünkü çoğu insan, özgür iradesiyle, bile isteye karaktersiz olmayı seçiyor. Determinist değilim. “Yapıları böyle” diye savunmuyorum. Seçiyorlar kardeşim. Her gün. Her an. Ve bu seçimlerle sistem dediğin şey oluşuyor. Taptığınız ya da nefret ettiğiniz liderler de bu halktan çıkıyor. “Ah bu lider…” demek kolaya kaçmak. Asıl sorun, bu lideri omzuna alanlarda.
Topluca bir kurtuluş asla olmayacak. Hiçbir zaman. Ama birey olarak bazı insanlar kendini kurtarabilecek. Kim bunlar? Karakterli olanlar. Üretenler. Aklını kiraya vermeyenler. Bunlar sistemde ezilecek, sürü tarafından hedef gösterilecek. Çünkü diğerleri yok olmamak için birilerini şeytanlaştırmak zorunda. Sürü olmak, kendi ayakların üstünde duramamak demek. Dalkavukluk etmek zorunda kalmak demek. Ve özgür birey, bu sürüye tehdit. O yüzden saldıracaklar. Lafla, iftirayla, kıskançlıkla, dedikoduyla…
Ama eğer o bireyler olmasaydı, biz hâlâ kesici taşlarla ceylan kovalıyor olurduk. İnsanoğlunun ilerlemesi, çirkeflerin değil, yalnızların emeğiyle oldu. Cesur olanlarla, inat edenlerle…
Sorun sistemlerde değil. Sorun seninle aynı asansöre binmeye tahammül edemeyen, işini iyi yapmana sinir olan, senden sırf düzgün olduğun için nefret eden o haysiyetsiz insanlarda. Ve bu yüzden, bu kirli dünyada düzgün kalmayı seçenler, bir anlamda kahramandır.
İnsanlığa fayda sağlayan herkes, insanlıktan zarar görür. Bu benim için artık bir hipotez değil, bir kanundur.
Halka rağmen kendin için üret. Kendin için yaşa.