
• • •
- RaskulnikovRaskolnikov’un İçinde Sessizlik İsteği ve Kendini Parçalayarak Konuşan Zihin Raskolnikov’u artık ezbere biliyoruz gibi geliyor insana: baltayı, tefeci nineyi, Sonya’yı, Petersburg’un rutubetli sokaklarını, köprüleri, o daracık odasını… Ama bir noktadan… Daha fazlasını okuyun: Raskulnikov
- Atatürk’e Kişisel Bir MesajBu ülkede Atatürk hakkında konuşurken genelde üç tip var: 1. **Tapanlar:** Ağzını açtığında “şanlı ebedî önder, ışık saçan bilmemne” kalıbının dışına çıkamayan, onu eleştirilemez bir yarı-tanrıya çevirenler. Atatürk’ü değil, Atatürk… Daha fazlasını okuyun: Atatürk’e Kişisel Bir Mesaj
• • •
Merhaba sevgili dostlar
Bu yazıyı, Hesse’nin bu zarif eserine (AĞAÇLAR)duyduğum sevgiyi paylaşmak için yazıyorum ama aynı zamanda bir dertleşme {söylemek istediğim birkaç şeyi de burada dile getirecem umarım muhatapları da bu yazıyı okuyanlar arasındadır ve üzerlerine alınır, dediklerimi anlarlar} olsun istiyorum. Çünkü Ağaçlar sadece bir kitap değil, aynı zamanda bir sığınak. Benim gibi zaman zaman kaybolan, yolunu şaşıran, içindeki boşluğa anlam vermeye çalışan herkes için sessizce bekleyen bir sığınak.
Ağaçlara Dair… Ama Aslında Değil
Ağaçları sever misiniz? Böyle bir soruya kim “Hayır” diyebilir ki? Ama sevmekle anlamak arasında büyük bir fark var. Bir ağacın altına oturup gölgesinde soluklanmayı sevmek başka, onun bir varlık olarak ne ifade ettiğini hissetmek bambaşka bir şey. Hesse, ağaçları birer metafor gibi kullanmıyor bu kitabında; onların gerçekten birer bilge varlık olduğuna inanıyor. Onları yücelten, kutsal bir imge haline getiren bir anlatımı yok ama içlerinde bir ruh, bir hakikat olduğunu hissettiriyor.
Bir ağacın kök salması, göğe doğru uzanması, rüzgârda sallanması, fırtınada direnmesi ve bazen de çürüyüp sessizce toprağa karışması… Hepsi bir insanın hayatına ne kadar benziyor, değil mi? Ama biz insanlar bu kadar sessiz olamıyoruz. Kendi içimizde çürüsek bile bağırarak, çırpınarak anlatmak istiyoruz. Oysa ağaçlar, her şeyi bilerek susuyor.
Ben bazen kendimi bir ağacın yerinde hayal ederim. Köklerim olsa, bir yere ait olsam, rüzgârın beni savuramayacağı kadar derinlere uzansam. Konuşmak zorunda kalmasam, sadece var olsam ve bilsem. Dallarım uzansa göğe, ama kimse onlara asılmasa, eğip bükmese, kendi istediği şekle sokmaya çalışmasa. Yapraklarım dökülse, ama dökülüşüm yanlış anlaşılmasa.
Çünkü bazen insanın en büyük sıkıntısı, kendini anlatmaya çalışmak. Ya da anlatamamak. Rüzgârı hafif bir fısıltıyla karşılayan bir ağaç gibi olmak isterdim; kimsenin kelimelerimi koparıp savuramayacağı, dallarımın arasına girip kendi yankısını bana aitmiş gibi göstermeyeceği bir ağaç. Çünkü en çok yoran şey, sadece durup kök salmaya çalışırken, birilerinin seni şekillendirmeye, senin söylemediğin, yapmadığın eylemleri sen söylemişsin,sen yapmışsın gibi başkalarına aksetirerek seni sen olmaktan çıkarmaya çalışmasıdır.
Oysa bir ağaç, sadece var olarak anlamlıdır. Kimseye açıklama yapmaz. Eğilip bükülmez. Olduğu gibi durur ve zamanı bekler. Keşke biz de bazen bir ağaç gibi olabilsek.
Hesse’nin Fısıltıları
Hesse, Ağaçlarda şöyle bir cümle kuruyor:
“Ağaçlar, kutsal kitaplarda yer almadan da kutsaldır.”
Ne güzel bir ifade! Bir şeyin kutsallığını ona bir insan eliyle verilmiş bir sıfatın belirlemesine gerek yok. Ağaçlar, insanlar onlar hakkında güzel sözler etsin diye var olmadı. Köklerinden yapraklarına kadar her şeyleriyle zaten kutsallar. Bir ağacı izlerken hissettiğimiz huzur, bize bir şeyleri anlatmaya çalıştıklarının kanıtı belki de.
Bazen düşünüyorum, Hesse bu kitabı yazarken ne hissediyordu? Kendi hayatında, kendi iç dünyasında nasıl bir fırtına vardı ki ağaçlara bu kadar sığındı? Çünkü insan kolay kolay ağaçları böyle bir dille anlatmaz. Ancak çok yorgunsa, çok yalnızsa ve çok şeyi görüp de konuşmaya mecali kalmamışsa…
Bir Ağacın Gölgesinde Durup Dinlenmek
Bu kitap bana, bazen hayatta sadece durmanın da önemli olduğunu hatırlattı. Sürekli ilerlemek, sürekli bir yere varmak, sürekli bir şey olmak zorundaymışız gibi hissediyoruz. Ama ağaçlar öyle mi? Onlar sadece var. Ve varlıklarıyla dünyaya anlam katıyorlar.
Biz de bazen sadece var olabiliriz. Bir ağacın gölgesinde durup nefes alabiliriz. Hemen bir şeyler üretmek, göstermek, anlatmak zorunda değiliz. Sadece nefes alabiliriz. Ve bu yeterli olabilir.
Bilmiyorum, belki de bu yazıyı yazmamın sebebi kendime bunu hatırlatmak. Hep bir yerlere yetişmeye çalışırken, aslında hiçbir yere ait olmadığımı hissetmekten yorulduğum için belki de. O yüzden, bu yazıyı okuyan kim varsa, eğer bu satırları yazarken hissettiğim o derin sessizliği paylaşmak istiyorsa, küçük bir önerim var:
Bir ağacın yanına gidin. Gerçekten. Ve sadece durun. Hiçbir şey yapmadan.
Hesse’nin de dediği gibi, belki o zaman gerçekten dinleyebiliriz.