Sen ve Diğerleri
Hayat garip bir denklem.
Çoğu zaman denk getiremiyorsun.
Bir tarafını düzeltirken öbür taraf biraz daha bozuluyor gibi.
Ama alışıyorsun.
Zaten bazı şeylere alışmak için değil, tahammül etmek için yaşıyorsun belki de.
Ve tahammül ettikçe kendine daha çok gömülüyorsun.
İnsan dediğin, kendine yaklaştıkça uzaklaşıyor diğerlerinden.
Ne dramatik bir cümle değil mi? Ama böyle.
“Ben artık kimseyle görüşmüyorum” diyen bir tipten bahsetmiyorum.
Gayet kalabalıklarda dolaşan, selamını esirgemeyen ama içinden “ben buraya ait değilim” diyen bir iç ses.
İşte o sesle yazıyorum bu yazıyı.
Bu yazı bir öğüt falan değil.
Kimseye “böyle yaşayın” demek gibi bir niyetim de yok.
Zaten en sinir olduğum şey, birinin “hayat budur” diye cümle kurması.
Hayat o değildir.
Senin yaşadığın şeydir.
Ve kimse senin yerine onu deneyimleyemez.
Ama bazı şeyleri hissedersin, tarif etmeden, ilan etmeden.
Ve sen farkına vardığında, başkaları fark etmese de olur.
Benim için o farkındalıklardan biri, üretmek oldu.
Yani yazmak.
Ama şunu peşinen söyleyeyim: Bu yazı “ben yazıyorum ve özelim” yazısı değil.
Yazmak sadece benim yolumdu.
Bir başkasının yolu marangozluk olabilir, çocuk yetiştirmek olabilir, saat tamiri olabilir, duvar örmek olabilir, mutlu olduğun sabah 8 akşam 5 çalıştığın bir iş olabilir.
Kimisi sadece sabah saat tam yedide kalkmak gibi sessiz bir disiplinle üretir.
Kimisi çiçek yetiştirir.
Ama ortak şey şu:
Bir şeyin başına oturursun ve o şeyle birlikte sen de şekil alırsın.
İşte o hâl, işte o üretim…
Benim bir dönemim vardı, uzun sürdü.
Lenin üzerine bir yazı yazdım.
Kimseye göstermedim, kimseye duyurmadım.
Bilen varsa da ne âlâ, ama mesele o değildi.
Ben o yazıyla birlikte başka bir yere çekildim.
Zihnen.
Fiziksel olarak da belki biraz.
İnsanlar sordu: “N’apıyorsun bu aralar?”
Dedim “yazıyorum.”
“Ne üzerine?”
“Biraz tarih, biraz politika, biraz kendim.”
Ve baktım gözler donuk.
Soru geliyor: Neden?
Cevaplıyorum, yeni bir soru geliyor, bu işten para kazanıyormusun falan filan derken yaptığın işten seni soğutan bir duruma geliyorsun. Bundan dolayı bu tür içsel huzurunuzu artıran sizi tatmin eden hiçbir şeyi başkalarıyla ayrıntılı olarak sakın paylaşmayın, vallahi sizi hayattan soğuturlar. ( Bu arada yaptığınıza karşı sizi şevklendiren insanlar da var ama ara ki bulasın o güzel insanı)
O dönemde bir gün yazı bitti.
Geceydi.
Bilgisayar ekranında son cümleye baktım, durdum.
O kadar sade bir cümleydi ki… belki de o yüzden içime bu kadar oturdu.
Ve sonra kalktım.
Hiç alışkanlığım olmamasına rağmen iki rekat bir şey kıldım.
Ne sistematik bir ibadet, ne duygusal bir ritüel.
Sadece… tamamlanmışlık.
Bir tür “iç onay.”
Kimsenin görmesine gerek olmayan bir teşekkür.
Kime olduğu da belli değil.
Ama içten bir “oldu” hissi.
Ve garip bir şekilde huzur.
Ama öyle ağlayarak falan değil,
sadece susarak.
İşte o his…
Çoğu insanın arayıp bulamadığı bir şey.
Çünkü çok kolay şeylere yöneliyoruz.
Kolay olan hep çekici.
Yemek, içmek, seks, tatil, biraz güvenlik, biraz konfor…
Ve sonra o meşhur soruyu soruyorsun kendi kendine:
Yedim, içtim, seviştim… tamam mı?
Cevap içinden geliyor:
“Eğer buysa hayat, cidden artık bitebilir.” Şuradan bir kaç intihar yöntemi araştırayım.
Ama içten içe biliyorsun ki, bu kadar değil.
Bu kadarla yetinmek istemiyorsun.
Sana göre değil “yetinmek.”
Bu yüzden üretiyorsun.
Ve üretmek sadece bir sonuç değil.
Bir hâl, bir duruş, bir tavır.
Kimi sabah dörtte kalkıp günün ilk kahvesini sessizce içerek üretir.
Kimi gece sessizliğinde bir çiçeğe su verirken.
Ama ortak olan şey şu:
İçine sinen bir şey yaparsın.
Ve bir gün, içine öyle bir şey siner ki…
O gün sessizce başını çevirirsin, kimse yoktur.
Ve “tamam” dersin.
O “tamam”, başka bir şey.
Ama sonra…
İnsanlara bakarsın.
Kimi hâlâ yarışta, kimi yeni başlamış, kimi pes etmiş ama susmuyor.
Sen sadece bir köşeye çekilip bir şey yapmışsındır.
Kimse görmez, kimse fark etmez.
Ama sen bilirsin.
Ve zaten bazen bir şeyin kıymeti, sadece senin onu bilmenle ilgilidir.
Görünmek, değerli olmakla eş anlamlı değil.
İşte bu yüzden “sen ve diğerleri” ayrımı, öyle egosantrik bir şey değil.
Bu bir tespit.
Bir fark.
Çünkü herkes üretmez.
Ama herkes konuşur.
Sen konuşmazsın.
Sen yaparsın.
Ve yaparken susarsın.
Sonra sessizce çekilirsin.
Bu sana ayrıcalık kazandırmaz. Seni üstün kılmaz sakın unutma.
Sadece sana senin farkettigin bir huzur verir.
Ama içten gelen bir huzur.
Reklamsız, filtresiz, duvarsız.
Kimseden alkış istemeden,
kimseden onay beklemeden. Eğer zaten onay falan bekliyorsan bu içsel huzur falan değildir.
Ve günün sonunda…
Eğer bir şey yaptıysan ve o şey içine sindiyse…
Hayat biraz daha anlamlı hale gelir. En azından dersin ki hayat az da olsa yaşamaya değer…
